Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

20 Yıl Önce, 20 Yıl sonra…

20 Yıl Önce, 20 Yıl sonra…

Bundan 20 yıl önce… Ekonomik kriz, yoksulluk, çaresizlik ortamında doğanlar…

O günlerde bebeklik, çocukluk dönemlerinde olanlar…

Yakın geçmişe dair bir şeyler duyarlar da, bizim hatırladıkça hissettiklerimizi hissedemezler.

O günlere yaşamadılar ki…

Ve onlara güzel güzel anlatılmadı ki!..

Bu yapılmış olsaydı, pekçok sıkıntının önüne geçilmiş olacaktı ama nedense yapılmadı.

“Yapılamadı” diyelim, daha iyi.

*

Bizim çocukluk yıllarımızda, nesiller arası iletişim epeyce güçlüydü.

Dedelerimiz, ninelerimiz, amcalarımız, dayılarımız, teyzelerimiz, halalarımız, tatlı komşularımız bizlerle güzel güzel sohbet eder, yaşadıklarını anlatırlardı.

Ben Rahmetli Babaannem’den, “Merhum Sultan Abdülhamit’in Dönemi”ni çok dinlemişimdir.

Merhum Menderes’in Başbakanlık yılları ve dâvâ arkadaşlarıyla birlikte katledilişi hakkında birçok hatıra işitmişimdir.

Geçmişle bağımın kesilmesine mâni olan büyüklerim vardı benim.

*

Bir vakit oluyor, memleketin dört bir yanından seçilerek kahramanlık destanlarımızın yazıldığı yerlere götürülen ve milli bilinç aşılanmaya çalışılan gençlerden bir grupla aynı masayı paylaştık.

Masada, ekranlarda sık sık gördüğümüz bir “Devlet Adamı” da vardı.

Lâf lâfı açtı, konu  “nesiller arası iletişim”e geldi.

Masadaki “orta yaşlılardan” biri, bu alanda çok kötü durumda olduğumuzu söyledi.

Sayın Devlet Adamı, bu görüşe pek katılmadığını ifade etti.

“Orta Yaşlı Bey”,

 “Bakınız efendim,” dedi ve ekledi:

“Buradaki gençler tercih edilmiş gençler, milyonlarca gencin arasından  seçilmiş ve bu etkinliğe kabul edilmişler. Şimdi müsaadenizle kendilerine  ‘28 Şubat tarihinin akıllarına neyi getirdiğini’ soracağım. Bakalım, nasıl cevaplar gelecek?”

“Orta Yaşlı Bey!” sorusunu sordu.

Masadaki 8 gençten biri, “Şubat ayının son günü, dört yılda bir 29 çekiyor bu ay!” diyerek cevap verdi..

Gerisinden ses çıkmadı.

Biraz düşünmelerini bekledik.

Cevap gelmedi.

Böyle olunca, “Orta Yaşlı Bey” sorusunu değiştirdi:

“Peki, 14 Şubat denince aklınıza ne geliyor?”

Suskun gençler bir anda hareketlendi.

“Sevgililer günü!” sesleri masamızı şenlendirdi.

Hani, yabancı filmlerde “karizmatik” avukatlar vardır,

Başka sorum yok!” diye bitirir, havasını atarak!

“Orta Yaşlı Bey”, Muhterem Devlet Adamı’na öyle baktı.

*

Bir şeylerin koptuğu, nesiller arası iletişim kanallarının büyük ölçüde tıkandığı, nine ve dedelerin azaldığı, komşulukların bitme noktasına geldiği bir ortamda yaşıyoruz.

Okumak derseniz yok gibi, “asosyal medya” hepimizi esir almış durumda.

Geçtiğimiz günlerde, Türkiye’den de milyonlarca genç hayranı olduğu söylenen Bangtan Boys yani BTS adlı K-Pop denilen akımın en büyük temsilcisine bir sözlü saldırı olmuş.

“Irkçı saldırı”ymış.

Bir baktım, sosyal medya bununla çalkalanıyor.

Çok heyecanlı bir  “genç hayran kitlesi” var ekibin.

Bizler, bu heyecan milyonda birini veremiyoruz gençliğe.

Belki de bizdeki heyecan çok azalmıştır, sıkıntı buradadır!

Gençlerin büyük bir bölümü, bizim tartıştığımız meselelere çok uzaktan bakıyor, şöyle göz ucuyla takip ediyor.

Bu aşağı yukarı her kesimden genç için böyle.

Bir bölümü, hayatın epeyce uzağında.

Hayata tutunmak isteyen genç ise,  “Aman şu üniversite bitse de şöyle evlenebilmeme, yuvamı geçindirebilmeme yarayacak bir iş bulabilsem!” diye kara kara düşünüyor.

Giderek dikleşen hayat yokuşuna bakıp bakıp hüzünleniyor.

“Abi, iş arıyorum tecrübeli eleman istiyorlar. İşe giremeyince nasıl olabilirim ki?” diyenleri görüyorum.

“Kardeş, tecrübe tecrübedir, 1 sıfırdan iyidir! Kendini vasıflı eleman olarak görme, bir işe neresinden girersen gir, zamanla kendini gösterirsin!” dediğimde de, “üniversite mezunu sendromu” dikkat çekiyor:

“Bunca yıl boşuna mı dirsek çürüttük abi, iki lâfı bir araya getiremeyenlerden emir mi alacaz!”

Gençlerin “hayat kavgasına” girmeyi düşünenlerinin büyük bir bölümü, vakitlerinin tamamına yakınını “düşünmekle” geçiriyor.

Eğitim sistemimiz de, onlardan “Hindi gibi düşünen, papağan gibi söyleneni tekrarlayan!” insanlar olmalarını istiyor!

En güzel yıllarını elinden aldığı gençlerin kahir ekseriyetini “vasıfsız elemanlar” olarak mezun ediyor.

Plânsız, programsız açılan bölümlerden mezun olanlar, piyasaya atılmaya çalıştıklarında büyük bir istihdam fazlasıyla karşı karşıya kalıyor.

Bunalım büyüyor!

Sıkıntılı dönemlerde, insana moral verecek büyükler lâzım.

Bundan çok değil, 30 yıl önce tavırlarıyla bize örnek olan, bizi heyecanlandıran “aydınların”, hatta siyaset adamlarının sayısı az değildi.

Şimdilerde bu konuda da kıtlık var gibi.

Çoğu sanatçı, gazeteci, akademisyen, “politika arenasının çekişen taraflarından birine” atmış kapağı, oradan ilerlemeye çalışıyor.

Kariyerler, “her şeye karşıtlık” ya da  “her şeye yandaşlık” üzerinden örülmeye çalışılıyor.

Ekranlarda sözde tartışanlar, birbirlerini pek dinlemiyor, karşı tarafın ne söylediğini pek dikkate almıyor, sadece “kendi tribünlerine” daha doğrusu, “kendilerini oralara taşıyan birilerine” mesaj yollamaya gayret ediyor.

“Doğruya doğru”  demenin, “kitabın ortasından” konuşmanın gayretinde olanlara da “dokuz köy” tarifesi uygulanıyor.

Ben, gençlik yıllarımda çok saygı duyduğum en az iki yüz büyük şahsiyet tanıdım.

Bugün, ya bunların sayısı çok azaldı ya da çoğu bastırıldı, kenara itildi, “onuncu köye” çekildi.

Böyle olunca da, gençlik, kendisine rehberlik edecek “günümüz aydınlarından” büyük ölçüde mahrum kaldı.

*

Evet efendim böyle…

Birçok olumsuzluk var ama..

Anadolu’nun güzel ruhunun beslediği çok güzel gençlerimizin sayısı da az değil.

Geçtiğimiz günlerde, bu gençlerden birine rastladım.

İki sene sıkı çalışmış, hafız olmuş.

Okulunda başarılıymış.

Zararlı maddelerden uzak durduğu gibi etrafındakileri de uzak durmaya teşvik ediyormuş.

Çok genç, çok.

Bana dedi ki,

“Amca, sizin kuşak her şeyden şikayet ediyor! Oysa, yapılabilecek çok şeyler var. Annelerin, babaların çoğu çalışıyor, çocuklarıyla ilgilenen pek yok. Ben, annelerinin babalarının ilgi göstermediği çocuklarla tanıştım. Sevgiye, kardeşliğe muhtaçlar. Kendilerine dost elinin uzanmasını bekliyorlar. Sizler gençlere gitmezseniz, gençler size gelmezler. Öyle değil mi amca?”

Diye sordu.

Tebessümle,

“Dersim var, yetişmem lâzım amca, Allah’a emanet ol!” dedi.

*

Dersine giderken bana güzel bir ders verdi!

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar