Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

28 Şubat'tan 15 Temmuz'a…

Yargıtay’ın cezalarını onayladığı 28 Şubatçılardan bazıları tutuklandı.

Dönemin beşli çetesine, kartel medyasına, anlı şanlı ve hâlâ epeyce hatırlı patronlarına dokunulmadığına ilişkin değerlendirmeler de satır aralarında kaldı.

*

Şimdilerde, o yaman günlerde sağa sola kaçışan ya da 28 Şubatçılara şirin görünmeye çalışan…

O günlerde, bizlere de, “Ne yapmak istiyorsunuz, kızdırmayın şunları, bizim de üzerimize gelecekler!” diye sataşan zatlardan bir bölümü ekranlarda, birer kahraman edasıyla!

İçlerinde o dönemin akrediteleri, yarı akrediteleri de var ki, gülersiniz!

Malûm, bir 15 Temmuz kahramanları var, bir de 16 Temmuz kahramanları…

İşte öyle bir şey!

İşte öyle bir şey!

Neyse…

Bakalım, önümüzdeki yıllar neler gösterecek?

Rabbim, ömür verirse, görürüz kimin neler yapacağını.

Ah o günler…

28 Şubat günleri çok farklı günlerdi.

Çok zorlu ve çok güzel günlerdi!

İmkânlarımız çok dar, yüreklerimiz çok genişti.

Zulüm fırtınaları estirilirken…

Bizler,

“El ele zinciriyle” sesimizi duyurur…

Bunu yaparken de…

Bir tek kişinin burnunun kanamamasına, bir tek kişinin zarar görmemesine azamî özen gösterirdik.

Eylemlerimizi izleyenlere güller, karanfiller hediye ederdik!

Biz, birbirimizi Allah rızası için severdik.

Ya da, duyguların karşılıklı olarak böyle olduğunu zannederdik.

Şimdilerde…

“Kaybolan, yok öyle demeyelim de, eksilen samimiyetimizi” arıyoruz.

Kömürlükte kaybettiğimizi, öylesi daha kolay diye, aydınlıklarda aramıyoruzdur umarım!

Bir Vakitler Yargı!

Bakın şimdi geldi aklıma.

Dönem 28 Şubat dönemi. (Gerekirse bin yıl devam edecek denmişti, belki de hâlâ devam ediyordur, alttan alta, her neyse!)

Yirmi küsur yıl geçmiş üzerinden…

O günlerde Akit’teyim.

Atilla Özdür Ağabey’i bilirsiniz, aslında büyük ihtimalle bilmezsiniz.

Çok yaman bir kalemi vardır, lâkin fazla okunmaz çünkü bizim topluma “tefekküre” davet eden yazılar zor gelir, “ayran kabartan” ya da “iyice cıvıtan” şeyler yazmak gerekir.

Atilla Ağabey, Allah selâmet versin, bir yazısına, “Eşeklik” başlığını koymuştu.

Zamanın kudretli paşalarından biri de, bu başlıktan dolayı kendisine dava açmıştı.

Mesele o günlerde yayınlanan bir emirle ilgiliydi.

Bir Kuvvet Komutanlığı’nın bünyesindeki, “bazı” camilerin kapatılması ve kışlalarda ezan okunmasına son verilmesi emrediliyordu genelgeyle.

Biz bu genelgeye karşı çıkmıştık.

Atilla Ağabey ise, “İslam estetiğine uygun olmayan camiler” vurgusuyla yapılanı savunmuş, “Vakıf malı amacı doğrultusunda kullanılmalıdır. O hoparlörler Askeriye’ye ezan okunsun için değil, misafiri gelen askere duyuru yapılsın için bağışlanmıştır!” diyerek 28 Şubat önde gelenine destek vermişti,

Bizim gibi, bu uygulamaya karşı  çıkanların yaptığını da “Eşeklik” olarak nitelendirmişti!..

Biz Kıymetli Atilla Ağabey’e için için kızarken…

Bir baktık, zamanın pek muhterem ve kudretli paşası Atilla Ağabey’e “Bana hakaret etti!” iddiasıyla dava açmış.

Yazıyı tekrar tekrar okudum.

Davayı açan Paşa’ya zerre hakaret yok, iması bile yok.

Aksine, uygulamaya karşı çıktığımız için bize hakaret var!

“Allah Allah, Muhterem Paşa, kendisine hakaret edildiği kanaatine nasıl vardı acaba?” dedik.

Neyse, dava görülmeye başlandı.

Atilla Ağabey, duruşmada, “Ben astsubay emeklisiyim. Sayın Paşa’ya asla ve kat’a hakaret etmediğim gibi bu uygulamasına, gazetemin manşetini eleştirerek destek verdim!” dedi.

Sonuç?

Mahkûmiyet!..

Sebep?

Gerekçeli karar özeti:

“Sanık Atilla Özdür, her ne kadar (davayı açan Paşa’ya) hakaret etmediğini söylüyorsa da, bir Akit personelinin laikliğe böylesine bağlı birine hakaret etmeyeceği düşünülemeyeceğinden!”

Evet, mahkumiyetine!..

*

Hey gidi günler hey…

Bir başka hatıra…

O günlerde, Akit Gazetesi, Cumhuriyet Gazetesi’nden alıntı yapmış.

Cumhuriyet’te çıkan nadir sağduyulu yazılardan biri…

Rejimin yanlış uygulamalarına” dikkat çekiyor.

Akit de, bunu “Arşiv” sayfasında alıntılıyor.

Böyle yapınca da Akit’e dava açılıyor.

Gazete’nin Avukatı, duruşmada, “Biz sadece alıntı yapan tarafız. Yazı bizim yazımız değil. Yazının kaynağı belli!” diyor ama…

Gazete hüküm giymekten kurtulamıyor!..

Gerekçe, özetle şöyle:

“Cumhuriyet Gazetesi, laikliğe bağlılığı bilinen bir gazetedir. Bu gazete, bu yazıya yer verirken, cumhuriyetin daha da güçlenmesini hedeflemiştir.

Yazıyı alıntılayan gazete ise laiklik karşıtlığı bilinen bir gazetedir.

Bu gazete, bu yazıyı, laikliğe zarar vermek ‘niyetiyle’ alıntılamıştır!”

Ne günlerdi, ah ne günler!

 

Bir Vakitler Yargı Bağımsızlığı!

 

 “Yargı Emir ve Görüşlerinize Hazırdır!”

Kitabın ismi bu.

Biraz evvel “tekrar” okudum.

Avukat Hüsnü Tuna’nın kitabında bir belge var.

Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılmış.

Tarihi: 27 Ekim 1997.

Belgeden okuyalım:

“…. Bu nedenle başta Avukat Necati Ceylan olmak üzere,  haber ve yazı sorumluları hakkında ilgi (b) kanun hükmü uyarınca yasal işlem yapılmasını ve sonucunda Genel Kurmay Başkanlığı’na bilgi verilmesini rica ederim.”

İmza:

Orgeneral (filanca)

*

Bir General,

Cumhuriyet Başsavcılığı’na “rica” yazısı gönderebilir mi?

Avukat Hüsnü Tuna,

“Rica  resmi yazışmalarda ‘emir’ anlamına gelir!” diyor.

“Bir vakitler yargı bağımsızlığı” başlığı altında, tefekküre yarar diye, belgeye yer verdik.

*

Sayın Hüsnü Tuna, kitabın yeni ve genişletilmiş baskısını hazırlarsa faydalı olabilir.

Hayırlısı olsun.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar