Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Caddeler, sokaklar ve ekonomik gezi hazırlığı!

Caddeler, sokaklar ve ekonomik gezi hazırlığı!

CHP’li 11 Belediye Başkanı bir araya gelerek ortak açıklama yayımladı biliyorsunuz.

Akaryakıta gelen seri zamları “ciddi biçimde” toplu ulaşıma yansıtmak mecburiyetinde kalacaklarını ilân etti, CHP’li belediye yönetimleri.

Hükümetin özel halk otobüslerine desteğini arttırması halinde şehir içi ulaşımdaki sıkıntının “kolayca” giderileceği düşüncesi de açıklamada ifade ediliyor.

Birkaç gün evvel Ankara’da otobüs ve dolmuşlarla özel toplu taşıma hizmeti veren esnaf, akaryakıt zamlarından dolayı kontak kapatınca,  Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı EGO, 4.50 lira olan tam biletin 6.50 liraya, 2.50 liraya, 2.50 lira olan öğrenci biletinin ise 3.50 liraya çıktığını açıklamıştı.

Zamlar, esnafı “şimdilik” kontak açmaya razı etti.

Akaryakıta yeni zamlar geldiğine ve geleceğine göre, yeni eylemler kapıda demektir.

Başka başka yerlerde de eylem sesleri duyuyoruz.

Siyasi İktidar’a en yakın yazarlardan Abdulkadir Selvi geçtiğimiz günlerde, “Bu psikoloji devam ederse korkarım ki bir gece yarısı bir sosyal medya mesajı üzerinden kitleler organize edilir, yağma yaşanır. Yazıp yazmamayı çok düşündüm ama bu tehlikeyi ciddi bulduğum için paylaştım.”  cümleleriyle yansıtmıştı “endişe”sini.

Hürriyet’ten buraya aldığımız bu birkaç satırdaki,  “korkarım ki”,  “bir gece yarısı”, “yazıp yazmamayı çok düşündüm”, “tehlikeyi ciddi bulduğum için paylaştım” ifadelerinin her biri çok anlamlı.

Yazar’ın ve aslında çok geniş bir kitlenin endişesini, korkusunu, özetle “psikolojisini” yansıtıyor.

Peki bu endişe ve korkular yerinde mi?

Yerinde olduğunu, bir süredir ısrarla yazıyoruz.

“Geçim Sıkıntısı, Ekonomik Kriz, Zamlar” konulu “ikaz” mahiyetindeki yazılarımıza, “Yeni Gezi Hazırlığı”, “İkinci Gezi” diye arayarak ulaşabilirsiniz.

Bu konuda (başta Akit TV) olmak üzere, “doğruların söylenmesinden rahatsız olmayan” televizyon kanallarında ve Youtube yayınlarımızda da dilimizin döndüğünce bir şeyler söyledik.

Söylüyoruz.

Çoğu vakit “erken ikaz” vazifesini görüyoruz da…

Ekranlardaki tantanalı kayıkçı kavgaları devam ederken, kaç kişi kulak verecek ikazlarımıza!..

*

Doğrusunu isterseniz, siyasi iktidar “zamların” ne kadarını engelleyebilirdi, bunu tam olarak bilemiyorum.

Dünya karışmış, bütün piyasalar yanıyor, pahallılık bütün dünyayı kavuruyor…

“Koronavirüs yıkımı, operasyonlar, savaşlar” derken, dalga boyu Türkiye’nin boyunu çok aşıyor.

Türkiye ıssız adada yaşamıyor ki, elbette etkilenecek dışarıda olan bitenlerden.

Bunları düşünüyorsunuz elbet.

Amma velâkin, bir yandan da “Koronavirüs sürecindeki tam kapanma olmasaydı, bu süreç biraz daha yumuşak tedbirlerle atlatılsaydı, olmaz mıydı?” diye düşünmeden de edemiyorsunuz.

Diyeceksiniz ki, “Sadece Türkiye’de değil, dünyanın neredeyse tamamında tam kapanmalar oldu.” 

Evet, öyle oldu ama, tam kapanmalardan her ülke aynı derecede etkilenmez ki…

Türkiye gibi, küresel markaları çok az olan, başta enerji olmak üzere birçok alanda dışa bağımlılığı devam eden "gelişmekte olan" ülkeler, tam kapanmadan çok daha fazla etkilendi şüphesiz.

BM’nin beşli çetesine ve o çetenin üstündeki İsrail’e ne olacak ki, işte yine, paylaşım mücadelesine giriştiler “zor durumdaki” ülkeleri.

 

 

 

ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇ… BIÇAK SIRTI!

 

Evet, endişelerimiz var, bununla birlikte olumlu taraflar da var.

Türkiye, “üst-orta büyüklükteki” devletler içinde özel bir yere sahip.

Tarihi arka plânı çok güçlü, dünyanın dört bir yanında hissedilir etkinliği var, bu dönemde belki de her zamankinden fazla lâzım olan siyasi istikrarını sürdürüyor.

Diplomasi atakları ve dış dünyanın ilgisi, etkinliğinin gittikçe arttığını gösteriyor.

Ukrayna-Rusya Savaşı’ndaki yıkımlar, işgal elbette hepimizi üzüyor.

Bununla birlikte, gelişmeler, Türkiye’nin bu süreçten “daha da güçlü şekilde çıkabileceğini” de düşündürüyor.

Çekişen, çatışan taraflar, bugün Türkiye’nin desteğine her zamankinden çok muhtaçlar.

Bu durumun bir yandan yeni imkânlar sağlayabilir, diğer yandan da karşı karşıya olduğumuz tehlikeleri daha da büyütebilir.

Yine “bıçak sırtı” yani!

Neyin ne olacağına, büyük ölçüde bizim duruşumuz belirleyecek.

Birlik ve beraberlik havamızı tamamen kaybetmezsek ne alâ!

*

Eskiden içeride “kuvvetli”, dışarıda ise “zayıf” bir Devlet görüntümüz vardı.

Şimdi, dışarıda epeyce güçlüyüz, peki ya içeride?

İçerideki tabloya göz attığınızda, özellikle terörle mücadele alanında önemli başarıların elde edildiğini görüyorsunuz.

Öte yandan, siyasi istikrara yönelik tehdidin gittikçe arttığı gerçeği ile de karşı karşıya kalıyorsunuz.

Bir dağınıklık hali var.

Siyasi İktidar’ın “yılmaz savunucusu” olarak öne çıkartılan isimler bile, “kriz yönetimi”ndeki sıkıntılara vurgu yapıyor nitekim.

İşte son “sıvı yağ krizi.”

Malûm;

Bir Cumartesi günü, Türkiye’nin çok kısa süre yetebilecek kadar ayçiçeği yağının kaldığı yönündeki haberler servise sokulunca, milyonlar marketlere hücum etmiş, stokları eritmişti.

Bu hücum da, fiyat tırmandıran bazı uyanıkların büyük vurgunlara imza atmalarına yol açmıştı.

Bütün bunlar olurken, siz kıymetli okuyucularının soru yağmuru altındaki bendeniz,  “Devlet”ten bir açıklama gelmesini beklemişti.

Ne yazık ki, o açıklama taaaa ertesi sabah gelebilmişti!..

Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra!..

*

Yani…

Kriz yönetimi çok önemli.

Türkiye sokak ve caddeleri yakında “krizi büyütme” alanları olarak kullanılabilir.

Bunun belirtileri var, hayli vakittir var.

Memleketi daha da sıkıştıracak bir takım çıkışlar olabilir.

Gezi Olayları’na katılanların büyük bir bölümü, siyasi iktidara oy vermemiş ya da bir- iki seçimde oy vermişlerden oluşuyordu.

Bu sefer “kızgınlar” içinde, Siyasi İktidara defalarca oy vermiş olanlar da var.

Bunu nereden mi biliyorum?

Nasıl bilmem, bütün iletişim kanalları dünya görüşüme yakın, uzak her vatandaşa açıktır benim.

Otuz beş yıldır bu stratejiyi uyguluyorum ve bu strateji bana “anlık nabız tutma” imkânını sunuyor.

*

Ben bunları yazınca, birileri “Ya kardeşim, ne yapalım, öbür taraftaki ittifakı da görüyorsun, Allah bu Millet’i, Devlet’i bunların eline düşürmesin!” diyor.

Bu endişeler elbette makul, elbette o tarafta büyük sıkıntılar var.

Amma velâkin…

Güzel bir “atasözü”müz de var:

“Göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar!” 

*

Lütfen;

İçerideki “dalgaya” daha fazla dikkat edilsin.

Ve bu yazının son cümlesi:

“Allah sonumuzu hayretsin”

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar