YUSUF KAPLAN

YUSUF KAPLAN

Mail: [email protected]

Çağ, İslâm ve gelecek: İki asırlık epistemik körleşme ve köleleşme nasıl aşılacak?

Türkiye, en temel meselesiyle yüzleşebilmiş değil henüz!

Türkiye’nin yüzleşemediği en temel meselesi ne, peki? Tek cümleyle özetlemek gerekirse şu:

Bu ülke, bu ülkenin çocuklarının elinde değil; iki asırdır bizim elimizden alındı aşama aşama, zamanla...

BU ÜLKE, İKİ ASIRDIR BU ÜLKENİN ÇOCUKLARININ ELİNDEN ALINDI!

Ülkenin kaderine ülkenin Müslüman halkı değil, küçük ama çok güçlü bir azınlık hükmediyor: Bu toplumun İslâmî kimliğini, tarihini ve ruhunu yok etme mücadelesi veren baronik-masonik bir azınlık şebeke!

Tarihte, tarihin akışını şekillendiren bir toplumun iki asır içinde, içerden ele geçirilerek adım adım kökleri kurutulan, ruhu yok edilen, bütün bunların sonucunda tarihten uzaklaştırılan ve el’ân kültürel olarak mankurtlaştırılarak yok olmanın eşiğine sürüklenen ama başına ne geldiğini bile göremeyen bizim gibi ikinci bir toplum yok şu çivisi çıkmış dünyada!

Şunu herkes kafasına kazıyacak: Bu ülkenin dün tarih yapmasını mümkün kılan yegâne dinamik, yegâne güç, İslâm’dır.

Bu ülkenin İstiklâl Savaşında yedi düvele karşı dimdik ayakta durmasını sağlayan yegâne güç, İslâm’dır.

Bu ülke, imparatorluk bakiyesi hepsi de Müslüman olan, farklı etnik toplulukların sığındığı tek limandır: Balkanlardan Kafkaslar’a, Türk dünyasından Arap dünyasına ve Kuzey Afrika’daki insanlara kadar üç kıtadaki Osmanlı tebaası etnik kökenleri birbirinden farklı ama aynı kıbleye yönelen, aynı yöne doğru yürüyen Müslüman ümmetin hem geçmişi hem de geleceğidir.

Anadolu, herkese kol kanat geren bir kıtadır; adalet, merhamet ve kardeşlik yurdu, umudu ve ufkudur insanlığın. Dün böyleydi bu, yarın da böyle olacak biiznillah…

Türkiye’nin yüzleşmesi gereken en temel meselesi şu: Bu ülke iki asırdır adım adım İslâmî geçmişinden ve geleceğinden uzaklaştırılıyor hem sömürgeci Batılıların hem de celladına âşık, zihnen sömürgeleştirilmiş Batılıların gönüllü acentası, ülkesine yabancı, değerlerine yabancılaşmış entelijansiyasının marifetleriyle.

BİZİM BU TORPAKLARDAKİ VARLIK SEBEBİMİZ İSLÂM’DIR

Türkiye’nin İslâm’dan uzaklaştırılması, hem kendinden, hem de tarihten uzaklaşması ile sonuçlanacaktır. Bizim bu topraklarındaki varlık sebebimiz, İslâm’dır, Allah’ın adının yüceltilmesi, firavunların, zorba adamların zorba düzenlerinin başlarına yıkılması ve bu toprakların, bizim mülkümüz olan bütün toprakların yeniden, daha köklü ve güçlü bir şekilde adalet ve merhamet, sulh ve kardeşliğin hâkim olduğu benzersiz bir İslâm Yurdu’na (Dârü’l-İslâm’a), Barış Yurdu’na (Dârü’s-Selâm’a) ve İnsanlık Yurdu’na (Dârü’l-İnsan’a) dönüştürülmesidir.

Önce bu topraklardaki İslâm hâkimiyeti yok edildi iki asır boyunca. Sonra da İslâm›ın bu topraklara şekil ve çeki düzen verme, ruh üfleme imkânları ortadan kaldırıldı adım adım…

Ancak bu topraklardaki İslâm hâkimiyeti yok edilmiş olsa da, bu topraklardaki İslâm varlığı yok edilemedi bugüne kadar.

İşte önümüzdeki süreçte bizi, bu toprakların çocuklarını bekleyen en büyük tehlike, bu topraklardaki İslâm varlığının yok edilmesi projeleridir.

Bizi bekleyen en büyük vazife ise, bu topraklara yeniden İslâm’ın hâkim olmasını, çeki düzen vermesini ve buradan bütün dünyaya ruh üflemesini sağlayabilecek aziz bir direniş, diriliş ve varoluş yolculuğuna çıkmaktır: Bu topraklarda herkese hayat hakkı tanıyacak, yukarıda sözünü ettiğim üç dâr’ı / yurdu kuracak, İslâm hükümranlığının sağlayacağı kardeşliği, barışı, adaleti yeniden tesis edecek, teminat altına alacak hakikat medeniyetinin tohumlarını ekmektir.

TÜRKİYE’NİN YOK OLMASINI SADECE İSLÂM ÖNLER!

Türkiye, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya!

Hiç abartmıyorum: Çocuklarını, gelecek kuşaklarını mankurtlaştıran, kültürünü, inancını, değerlerini inkâr eden bir ülke varlığını sürdürebilir mi?

Türkiye’nin varlığını sürdürebilmesinin tek şartı, İslâmî kimliğini, duyarlıklarını ve ruhunu koruyabilmesi, yaşayabilmesi ve yeniden diriltebilmesidir.

Türkiye, İslâm’ı kaybederse, bu ülke coğrafî olarak, bu toplum da zihnî, kültürel, sosyolojik ve siyasî olarak parçalanmanın eşiğine sürüklenir.

Türkiye’nin en büyük ortak noktası, dayanak noktası, kavşak noktası, yegâne sigortası, İslâm’dır. İslâm’ı kaybedersek bu ülke parçalanır, leş kargalarına yem olur.

İki asırdır yaşadığımız sekülerleşme / laikleşme süreci, toplumun İslâmî ruhunu, dayanaklarını, duyarlıklarını ve kimliğini inanılmaz bir şekilde aşındırdı; hatta yok olmanın eşiğine getirip bıraktı.

Bu toplumu bu topluma ait olmayan, bizim kültürümüzle hiçbir ilgisi, ilişkisi olmayan ithal seküler kimlikler ve duyarlıklar ayakta tutamaz. Seküler kimlik, adı üstünde, parçalayıcıdır. Seküler kimliğin güçlenmesi İslâmî kimliğin aşınmasını ve etnik kimliklerin tırmanmasını sağlar.

Yaşanan tam da budur, ne yazık ki! Etnik kimliklerin güçlenmesi, Türkiye’nin iç savaşın ve parçalanmanın eşiğine sürüklenmesi sonucunu doğurabilir –Allah muhafaza!

Burada iyi bir çağ okuması ve esaslı bir İslâm ve medeniyeti okuması yapılması, yanısıra da ümit vadeden, ayakları yere basan bir gelecek tasavvuru inşası çabasına girişilmesi şart.

Eğer bu üç okumayı hakkıyla, derinlemesine yaparak bizim medeniyet dinamiklerimizden beslenen çaplı, nitelikli bir öncü kuşak yetiştirebilirsek, bize biçilen rolü ve zoraki olarak icat edilerek bize dayatılan, deli gömleği gibi jakoben yöntemlerle tepeden giydirilen ödünç Batılı / laik kimlik icat etme şizofrenisini hayata geçirmeyi hedefleyen toplumsal ve kültürel mühendislik projesinin ne kadar absürt, köksüz ve dayanaksız olduğunu deşifre etmemiz ve geleceğimizi köklü İslâmî kimliğimiz, duyarlıklarımız ve keşfedilmeyi, yeniden üretilmeyi bekleyen evrensel medeniyet ilkelerimiz ve tecrübemiz üzerinden emin adımlarla ve güçlü bir şekilde inşa etmemiz mümkün olabilir.

Vesselâm.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar