Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Dil yarası, dil yarası!..

Dil yarası, dil yarası!..

“Cümle” ile “Cemal” kardeş kelimeler…

Cümle, en çok kullandığımız mânâsıyla “Duygu, düşünce ya da eylemi anlatan kelimeler dizisi” demek.

Cemal ise güzellik.

Allah’ın lütuf ve rızası.

Mutlak mânâda güzel olan ALLAH (CC).

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” 

Resûlullah (SAV)

*

“Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer”miş!..

Masterchef’in pek konuşkan şefleri, en çok bu atasözünü seviyorlardır herhalde!..

Bizim kültürümüzde, yemeğin lezzetli olanı makbuldür ve sevgiyle pişen yemek daha güzel olur ama…

Hem erkeğin hem de kadının kalplerine giden yollar, damak lezzetinden geçmez…

“Helâl rızık”tan ve  “Dil lezzeti”nden geçer.

Osmanlı son dönem ailelerinden Arseven Ailesi’nin “en güzel” değilse de, “son güzel” günlerine yetiştim.

Merhum Dedem ile Merhume Babaannem, topluluk içindeyken birbirlerine “isimleriyle” hitap etmezlerdi.

“Beyefendi, Hanımefendi” derlerdi.

Dedem, “Beybaba”ydı.

Rahmetli Babaannem bana, “Sultan Abdülhamit Dönemi”ndeki nezâketi anlatırdı.

İstimlâke uğrayan müstakil evlerinin bulunduğu mahallede Rumlar ve Ermeniler de yaşarmış.

Merhume Babaannem şöyle derdi:

“Gayrimüslim komşularımız, Müslüman âdetlerine çok hürmetliydiler. Aynı sokakta oturduğumuz, çok iyi tanıştığımız halde öyle çat kapı gelmezlerdi. Mutlaka, çocuklarla haber gönderir, müsait olup olmadığımızı öğrenirlerdi. Biz oruçluyken de, karşımızda yemek yemez, sokaklarda sigara tüttürmezlerdi! Biz de onların dini günlerine hürmet ederdik.”

*

Bir gün sokakta öğrendiğim küfrü evde edince, çok kızmıştı Merhume.

Ağzıma biber sürecekti de,  yanına kaçtığım komşu rica minnet vazgeçirdi!..

*

Hazret-i Mevlâna, “Testinin içinde ne varsa, dışarıya o sızar!” demiş,

Büyük Şâir Ziya Paşa da “Üslubu beyan, ayniyle insan” diye tamamlamış bu güzel cümleyi.

Yani, dilin nasılsa sen de öylesindir!

“Dil kalbin aynası” meselenin özeti.

*

“Aile huzuru”  ve “Aile bütünlüğü”ne ne kadar önem verdiğimi bilirsiniz.

Boşanmış ya da boşanma aşamasına gelmiş birçok vatan evlâdıyla konuştum.

Gördüğüm şu ki, “kavgaların, çatışmaların” en önemli sebeplerinden biri de, “iletişim kazaları.”

Dilin yanlış kullanılması.

Bir yanlış lâf, “tartışma”yı büyütüyor, “çatışma” boyutuna taşıyor.

“Dil yarası”, Orhan Gencebay’ın dediği gibi, “en acı yara” oluyor.

Kadın ya da koca, çok kızgın olduğu bir anda, “Ailenden de bıktım, senden de!” dediğinde, “rövanşist” çatışmanın fitili ateşlenmiş oluyor.

“Sen benimkilere öyle davranırsan, ben de seninkilere böyle davranırım!”a varıyor işler.

Zıtlaşma, inatlaşma ve çatışma!..

Çok mutsuz bir yaşlı hanımefendi, misafir olduğu bir evde “Kimsenin mutluluğuna tahammül edemiyorum!” demiş.

Karı-koca, “Bu kadını bir daha evimize almasak mı, bizi mutlu görmeye tahammül edemediğini söyledi resmen!” diye dert yanınca…

“Yok, niyeti kesinlikle o değildir. Kendisi, hissiyatını dile getirirken, sizin bundan incineceğinizi kesinlikle düşünmemiştir. Yani, düşüncesizlik etmiştir!” dedim.

*

Dil çok önemli.

Cami hocalarımızın çoğu güzel sözlüdür ama bazen “iletişim kazaları” da olabiliyor.

Hiç unutmam…

Bir Ramazan Bayramı sabahı, misafir olduğumuz köyün çok genç hocası, “Oruçlarını güzel güzel tutarak bu güzel güne erenler, mübarek bayramı hak ettiler. Hayvanlar gibi oruç tutmayanlar ise varsa utanmaları, utanabilirler!” deyince yedi sekiz köylü, hocanın üzerine yürümüştü.

Sonra, öğrendim ki…

Hoca’yı müftülüğe şikâyet edip oradan uzaklaştırılmasına sebep olmuş köylü.

O çocuk için büyük tecrübe olmuştur herhalde ve sonraki görevlerinde “diline” hakim olmuş, en güzel sözle davet etmiştir.

*

Allah (CC), “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler, yoksa şeytan aralarına girer. Kuşkusuz şeytan insanların apacık düşmanıdır!” buyuruyor.

Peygamberimiz (SAV), “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz!” diyor.

Peki biz ne yapıyoruz ve niçin yapıyoruz!..

Kuran ve Sünnet yolunda olduğumuz için mi birbirimizi kırıp döküyoruz!

*

Bir süreliğine gözlerimizi kapatsak ve hâyâl etsek…

Dili temiz insanların ağırlıkta olduğu bir toplummuşuz.

Medeniyetimizin tertemiz kelime ve kavramlarını yerli yerinde kullanmaya gayret eden…

Bunu yapabilmek için de, mânâlarını bilen...

Kalbini ve dilini temizlemiş…

Karşısındakini dinlemeyi bilen, anlamaya gayret eden ve en güzel sözle hitap eden…

Ne güzel yıllardı…

Rahmetli büyüklerimden biri, “Evlâdım, sana zahmet şunu bir verebilir misin?” dediğinde, içimi sıcak bir duygu kaplardı ve denileni yapmaktan haz alırdım.

O yıllarda, dillerde “Kelâm-ı Kibar” vardı.

Büyüklerin güzel sözlerini işitirdik.

 “Bir bahçeye giremezsen durup seyran eyleme, bir gönül yapamazsan yıkıp viran eyleme!” diyen Merhum Yunus’un torunları, bugün ağızlarında küfür, ellerinde levye ile saldırıyor birbirlerine…

Dillerimiz ve klavyelerimiz de kocaman birer levye!

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar