Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

​Erkek Partisi!

​Erkek Partisi!

“Kadın Partisi” diye bir parti var biliyorsunuz.

 

Ben de, şöyle dedim sosyal medyada:

“Kadın Partisi varmış!..

Erkek Partisi var mı?

Yoksa kuralım da…

Beyanımız esas değil!”

*

Erkek Partisi’ni kuracak olsak, sıkıntı çıkar mı acaba?

Bir takipçimiz,

“Kapatırlar partiyi” diye espri yapmış…

Niçin kapatsınlar?

“Ayrımcılıktan”!

*

Varsın kapatsınlar, çok sayıda müracaat geldi.

Açılmasına müsaade etmesinler hatta…

Ben de ciddi ciddi düşünmeye mi başladım ne?

Erkek Partisi!

*

Birçok Erkek mağdur…

Erkek “mağdur”sa, Kadın “mağdure” olur,

Kadın “mağdure” ise, Erkek “mağdur.”

*

İstismara çok açık kanunlarımız var, batıdan ithal.

“Yerlilik ve millilik” dedik…

Yerli ve Milli” mevzuat oluşturamadık.

Süresiz Nafaka uygulaması mesela;

Ne yerli, ne de milli.

İnancımıza tamamen aykırı.

İstismara çok müsait.

Geçenlerde, “parfüm” satan mağazanın sahibi, “Serdar Abi” diye seslendi.

Okuyucumuzmuş…

Ramazan olmasaydı, bir çayını içerdik.

Kısmetse bir sonraki ziyarete”.

Hoş beş derken, temiz yüzlü bir genç girdi içeriye.

Onunla da tanıştık.

Genç, “Evlenmeyi düşünüyorum abi” dedi, bu meselelerden bahis açılınca…

“Merak ettiğim şu;

Hani evlilikte mallar yarı yarıya oluyormuş ya… Benim bir dairem var, evlendiğimde yarısı eşimin mi olacak?”

“Öyle değil de” dedim;

“Bunu niye merak ediyorsun ki?

Evleneceğin kişiye karşı şimdiden güvensizlik beslersen Allah muhafaza bu işin sonunu getiremezsin.

O kurt, beynini, kalbini kemirir durur!”

Çocuk itiraz etti:

“Ama abi, evleneyim de köşeyi döneyim, evleneyim de erkenden emekli olayım diye bakanlar var…”

*

Genç…

“Şimdi ben evlensem… Bir ay sonra da, oldu ya geçimsizlik olsa, boşansak, o bir ay için ölene kadar nafaka ödemeyecek miyim?”

“Evet süresiz!”

Ödeyemediğinde, başına gelmeyen kalmıyor.

*

“Peki genç kardeşim, bu böyle diye evlenmeyecek misin?”

“Evleneceğim de, evleneceğim kişiyi seçerken kılı kırk değil, kırk milyon yaracağım!”

*

Çok kötü bir durum bu…

Maddi sıkıntılardan dolayı evlenemeyenler, evlenmeyi çok geciktirenler var…

Bir de böyle “endişelerden” dolayı..

Aile Bakanı Derya Yanık, “Kıta Avrupası’ndan bile dört- beş kat hızlı yaşlanıyoruz.” diyor.

“Avrupa’nın 100, 120 yılda yaşadığı yaşlanma hızını, Türkiye 20-25 yılda tamamlayacak.” diye de ekliyor. (Kaynak: Anadolu Ajansı)

Bu çok kötü…

Nüfusumuz “feci” yaşlanıyor demek ki…

Yaşlanması en hızlı olan Kıta Avrupası’ndan bile, 4-5 kat daha hızlı.

Bunu söyleyen Sayın Aile Bakanı…

Elbette, “Bakan Beyanı” esas…

Üstelik söyleyen Erkek bakan değil de Kadın Bakan olduğundan, büsbütün esas!

Sayın Bakan çok doğru söylüyor.

Peki, ne yapmak lâzım bu durumda?

Sayın Bakanımız, aklımızdaki soruya karşılık olarak, bakınız ne diyor:

“Huzurevlerine, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerine daha çok ihtiyacımız olacak.”!

*

Milyonlarca “çocuk yuvası annesi” bir araya gelse, bir annenin şefkatini verebilir mi?

Eşini kaybetmiş bir yaşlıya, “hayırlı evlât” şefkatini, bir başkası verebilir mi?

Çok zor…

Yok, imkânsız.

*

Biz ne zaman bu hale geldik; yani Kıta Avrupası’ndan bile 4-5 kat hızlı yaşlanır ve yaşlılar için “huzurevi” sayısını hızla arttırmak mecburiyetinde kalır hale?

Ve niçin geldik?

Birçok sebebi var…

O sebepler arasında, “parfümcü”de tanıştığım genç kardeşim gibi nicelerini, evlenmekten alıkoyan ya da evlenmelerini geciktiren mevzuat yok mu?

Var…

Bizler, “kadının, erkeğin, çocuğun, hayvanın, ağacın, toprağın, bitkinin, suyun” hakkını gözeten…

Ayrımcılık içermeyen, kesimleri birbirlerine “düşürmeyen”, bir tarafı sözde korumak için, diğer tarafı ezmeyen…

İstismara giden yolları büyük ölçüde tıkayan…

İnancımıza aykırı olmayan…

“Yerli ve Milli” düzenlemeler yapabilir miyiz?

Yoksa yapamaz mıyız?

Beceremez miyiz?

Batı’ya muhtaç mıyız?

*

Sadece mevzuat değil…

Bunca yıl okul okudunuz, size “Aile içi iletişim” konusunda kaç “ders” verildi?

Karı, koca ve çocukların, “huzurlu aile”de yaşayabilmeleri için üzerlerine düşen sorumluluklar nelerdir, “aile” üyeleri birbirlerine nasıl davranmalıdır, nasıl hitap etmelidir?

Edep, usul, erkan…

Kıymetli Mustafa Şen’in bir paylaşımını gördüm…

Diyor ki,

“Edep, erkan, usul, ahlâk, insaf vicdan… Bunlar en çok riayet etmemiz gereken değerler. Yarın yüzyüze bakacağız hanımlar beyler!”

*

Güzel.

Peki bu değerleri nerelerden edineceğiz?

Aileden, sokaktan, mahalleden, köyden, mektepten…

Aile malûm; boşanmalar hızla artıyor, evlenmeler hızla azalıyor…

Sayın Bakan’ın da ifade ettiği gibi nüfuzumuz, Kıta Avrupası’ndan bile 4-5 hızlı yaşlanıyor!

Sokak, mahalle…

Onlar da çok katlı binaların, AVM’lerin altlarında eziliyor…

Köyler?

Otuz küsur yıl evvel evlendik şükür, o vakitler Hanımefendi’nin köyünde, yaz-kış en az 250 kişi yaşardı.

Şimdi, 3 hanede 16 kişi!

Mektep derseniz…

Orası da malûm.

*

Geçmiş zaman olur ki…

Ah, Osmanlı’dan kalan aileler…

Rahmetli Dedem, Rahmetli Babaannem’e “sadece” ismiyle hitap etmezdi toplum içerisinde.

İsminin sonuna mutlaka “Hanım”ı eklerdi.

Ayşe Hanım, Fatma Hanım diye de seslenmek var…

“Ayşe, Fatma” diye de…

Hangisi daha güzel?

*

“Kadri Bey” Dedem.

Evlâtları “Beybaba” derlerdi.

Aile mensupların çoğu CHP’ye oy verirdi.

Osmanlı’dan kalma CHP’liler de bir başkaydı o vakitler demek…

Bana, küçücük çocuğa,

“Serdar Bey, nasılsınız bakalım?” diye hitap ederlerdi.

Söylediklerimi can kulağı ile dinlerlerdi.

Derslerime ne kadar çalıştığımı, hangi konuda ne kadar bilgili olduğumu da sorularıyla ölçerlerdi.

Rahmetli Dedem’in bana, Merhum Padişahımız “Murad-ı Hüdavendigâr” hakkında sorular yönelttiğini hatırlarım…

Hiç unutmam;

Dedem’in kütüphanesinde epeyce yıpranmış bir kitap görmüştüm.

Müsaadesin isteyerek aldığım kitabın yırtık sayfalarını itinayla bantladığımı fark edince, öyle mutlu olmuştu ki Merhum Dedem Hacı Kadri Beyefendi…

Bana bir ay yetecek kadar harçlık vermişti.

*

Merhume Halam'ı ve Merhum Beyi’ni hatırlarım.

Hanımefendi Halam ve Beyefendi Rasim Eniştem…

Halam Evin Sultanı’ydı.

Eniştem ise, ağır başlı Beyefendisi.

Üç evlâtları vardı…

Akşam sohbetlerini hatırlarım ve o sohbetlerde bir tek argo kelime kullanılmadığını…

Merhum Eniştem’in “bulmaca” merakı vardı, o vakitler meşhur olan büyük bulmaca yarışmalarına katılırdı.

Bir keresinde, binlerce kişi arasından 17’nci olmuştu.

Merhume Halam, “E, Rasim Beyefendi, şimdi size ne desem, niçin tembellik ettiniz böyle?” diye takılıp, şaka yollu kulağını çekince, ne güzel hava oluşmuştu.

*

Neleri kaybettik biz…

Neleri…

Memlekette “Kadın Partisi” var.

Biz kurarsak, bir de “Erkek Partisi” olacak…

Sonra…

Parti parti birbirimizi mi yiyeceğiz?

Bebeklerimizi yuvalara, yaşlılarımızı da huzurevlerine…

Hatta, evlenme bile, dert çekmeye ne gerek var!..

*

“Beka” meselemiz efendim, “Beka” meselemiz!

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar