Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Ev kadınlarına emeklilik!..

Ev kadınlarına emeklilik!..

Dünya Kadınlar Gününü’nü hep birlikte idrak ettik.

Bu müstesna günün büyük bir coşkuyla kutlanmasında emeği geçen herkese teşekkürü borç bilirim!..

“Türk kadını 100 yıl önce özgürleşti!” haberlerine imza atanların da ellerine, bacaklarına sağlık.

Efendim,

Ne güzel söylemişler…

Demek ki, eskiden kadınlarımız köleymiş!..

Rahmetli Babaannem Remziye Hanımefendi…

Bizleri sıcacık yürekleriyle saran ninelerimiz birer köleymiş!..

Bu vesileyle, “Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü özgür olmayan bir kadın mı doğurdu yani!” diye soranlara da teessüflerimi göndermiş olayım!..

Bu mesut günümüze gölge düşürmenin ne mânâsı var!..

*

Efendim…

Ne zaman ki, “çağdaş yaşam”ın nimetlerinden faydalanmaya başladı Türk Kadını…

 İşte o zaman özgürleşti!..

Genç Cumhuriyet için en önemli, en gurur verici hadiselerden biri de, bir Türk Kadını’nın Kâinat Güzeli seçilmesiydi.

İşte biz o gün çağdaşlaşmıştık.

“İnlesin, inlesin!” diyerek yeri göğü inletmiştik!..

*

Ya, konu nereye kaydı…

Ben, bugün bambaşka bir meseleyi ele alacaktım.

Yazının başlığı da ona işaret ediyordu…

Bazen böyle olur, bir şey yazmak için oturursun, kalemin ya da klavyen bambaşka yerlere götürür.

Mesela…

Osmanlı’nın Darülaceze’yi kimsesizlere yardım elini uzatmak, yaşlıların son günlerini huzur içinde geçirmesini sağlamak için yaptığını hatırlattıktan sonra…

 “Peki, Vahşi Batı, yaşlıların tıkıldığı huzurevlerini, ‘zavallı insancıklar ömürlerinin sonunda birazcık rahat etsinler’ diye mi yapmıştır?” diye soru verirsiniz.

Madem sorduk, üzerinde düşünün lütfen…

“Batı’daki huzurevleri niçin yapılmıştır?”

*

Sizi yormadan hemen cevabını vereyim:

“Vahşi kapitalizm  daha fazla iş gücüne ihtiyaç duyuyordu.

Gençler, iyice güçten düşmüş ninelerine, dedelerine, anne ve babalarına bakmaya çalışırken, fabrikalardan uzak kalıyordu.

Vahşi kapitalizm, huzurevleri modelini yaygınlaştırmak suretiyle, gençleri ‘yüklerinden’ kurtardı!

Yaşlılar huzurevlerine atıldı, onlara bakmaktan kurtulan gençler de, vahşi kapitalizmin dişlilerini döndürme işine daha fazla vakit ayırabildi!”

Ne güzel değil mi?

Yaşasın kapitalizm…

Yaşasın Wilson Prensipleri!

Yaşasın Muhteşem Gatsby.

Oh, yeah!

*.

Efendim..

Ortalığı bu kadar dağıttıktan sonra…

“Dünya Kadın Günü” meselesine dönebiliriz.

Dedik ya…

Piyasaya daha fazla iş gücü lâzımdı.

Fabrikalara daha fazla işçi lâzımdı…

“Ev kadını” modeli, hem üretim hem de tüketim için son derece işlevsizdi.

Vahşi kapitalizmin çarklarının aksamadan dönebilmesi için “özgür ve de çağdaş kadının iş gücünden de faydalanılmalıydı.

Kadından tam kapasite istifade edilmeliydi!

Burası işin üretim tarafı…

Tüketime gelince…

Kadın, özellikle “güzellik yarışına” sokulduğunda çok tüketici olurdu.

“Kadın kadının kurdu” olmalıydı…

Femina femini lupus…

Kadın,  kadını lüplerus!

*

Kadın kadınla sürekli olarak rekabet etmeliydi.

Erkeklerin ürettikleri ve gittikçe daha fazla üretmek istedikleri “malzemelerin” satılması için “Tüketici ve de Özgür Kadınlara” ihtiyaç vardı.

Daha fazla giyim kuşam, daha fazla makyaj…

Surata sürülen kimyasal maddeler zaman içinde “kanser” oluşumlarına sebep olabilecekse de…

İnsanlığın mutluluğu, kadını özgürlüğü için bu kadar “risk”i göze almamak olmazdı.

Hem zaten, hastalıklar arttıkça Vahşi Kapitalizm’in gelirleri de artacaktı.

Bu da, yol, su, elektrik olarak halka dönecekti.

Oh, yeah!

*

İyice dağıttık değil mi?

Başlıktaki “Ev kadınlarına emeklilik!” meselesinde iyice koptuk, öyle mi?

Neyse, klavye kıvrak…

Buraya da geliriz…

Kadınlar Günü münasebetiyle internette dolaşırken, bir habere rastladım.

Takvim’de bir haber…

“Ev hanımları dikkat, 25 yıl evli kalan kadınlara emeklilik fırsatı! 1500 lira maaş!”

*

Haber “dış güçlerin” uzantısı denilen gazetelerden birinde yer alsaydı, “Boş ver!” der, geçerdik.

Öyle olmadığı için aşağısını da okuduk:

“En az 25 sene evli olan ve 50 yaşını doldurup emekli olamayan ev kadınlarına emeklilik verilebilir!”

Ne güzel bir haber.

O kadar hoşuma gitti ki, 28 Temmuz 2021 tarihli haberin, siyasi iktidara en fazla destek veren medya organında, AHaber’de yer alan videosunu bile izledim.

Takvim Ekonomi Müdürü Faruk Erdem şunları söylüyordu orada:

“Biraz da cebimizi ilgilendiren bir haber. Aslında ev kadınına diye başlık attık ama, çalışmadan emeklilik formülü aslında bu. (Hali hazırda) Ev kadınları çalışamıyor, prim yatıramıyor dolayısıyla emeklilik imkânları da olmuyor. Ama bana sorarsan, ev kadınları denilen kesim üretim yapıyor, bizden de daha çok çalışıyor aslında. Kimler yararlanabilir, daha önce çalışmış primi eksik olanlar, hiç çalışmamış ama emekli olmak isteyenler… Çalışma imkânı olmayan ev hanımları… Part time çalışanlar…”

*

Konuya biraz baktım, böyle bir teklif sunulmuş Meclis’e.

Komisyon’da bekliyormuş...

Böyle bir şey olabilir mi?

Aslında makûl…

 “Erken yaşta emeklilik” diye bir durum yok.

En az 50 yaş.

“Bedavadan emeklilik” diye bir şey de yok, primler tamamlanacak.

Yurt dışında çalışan vatandaşlarımız, burada sigorta başlangıçları varsa prim yatırarak emekli olabiliyorlar malûm.

Bu da böyle olur, olursa.

E, aile meselesi de “beka” meselesi…

Evliliği 25, hatta 30 yıl sürdürmüş olma şartının aranması da güzel olmaz mı?

Evlilikleri teşvik, boşanmalara fren…

Hayra motor, şerre fren.

*

Gecelerini gündüzlerine katarak, evi çekip çeviren hanım efendiler, bebekleriyle, çocuklarıyla birebir ilgilenmek suretiyle büyük ve çok güzel bir “iş” yapıyorlar.

Milyon tane en iyi, en şefkatli bakıcı bir araya gelse, bir bebeğe annenin verdiği şefkatin milyonda birini veremez!..

Sevgi pınarından kana kana su içmiş çocuklar, çok daha mutlu ve huzurlu büyükler olurlar.

En küçük bir anlaşmazlıkta karşıdakinin gırtlağına sarılmazlar!..

Evliliği 25 ya da 30 yıl boyunca sürdürmeyi başarmış, emekli olmamış, yaşı da 50’yi geçmiş olanlara “emeklilik imkânını” sunmak, her bakımdan faydalı olur.

Ev hanımı, gerekli prim ödemesini yaptıktan sonra verilecek “küçük maaş”ı götürüp Paris’te harcayacak değil!..

Para yine burada kalacak.

Ev hanımlarına emeklilik yolu açılırsa, işsizlik de önemli ölçüde azalır üstelik…

Babaannem yaşıyor olsaydı, “Bu işte yağ var, bal var, yarı yarıya kâr var!” derdi.

Allah rahmet eylesin, Remziye Babaannem.

Yuvasının kahramanı,

Asil Hanımefendi.

 

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar