Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Fiyat etiketleri ve emeklilere "ADİL" maaş zammı meselesi!..

Fiyat etiketleri ve emeklilere "ADİL" maaş zammı meselesi!..

Asgari ücrete “rekor oranda” zam “epeyce” memnuniyetle karşılandı malûm.

 

“Epeyce” diyorum zira insanımız tam mânâsıyla sevinemiyor..

Nasıl sevinsin;

Dolar artıyor diye etiketleri gün içinde birkaç kez değiştiren “cevval” zincir marketler,  dolar hızla gerilemeye başladığında hiç oralı olmuyorlar!..

Malum,

Dolar hızla tırmanırken, oralardaki etiketler uçurulmuştu.

Öyle ki,   “sırf etiket değiştirmek üzere” adam çalıştırmaya başlamışlardı!

Elemanın tek işi etiket değiştirmek, her ürünün fiyatını gün içinde en az iki kere değiştiriyorsunuz, kolay iş mi bu?

Şimdi…

Etiketlerin aynı hızla aşağıya indirilmesini beklersiniz değil mi?

“Çok beklersiniz!”

Sağ olsunlar, okuyucularımdan bazıları bizim için marketlerdeki fiyatları fotoğraflamışlar.

Öyle indirim mindirim yok, aksine birçok etikette ufak ufak “bindirime devam” var!..

Dolar geri geliyor” diye, zıvanadan çıkan kiralar düşecek değil,  müteahhitler de konut fiyatlarında indirim yapacak değil…

Müteahhitlere sorsan, onlar da demir fiyatlarındaki artışlardan başlayıp neler neler söylüyorlar!.

Herkesin söyleyecekleri  var elbette.

Vaziyetler bütün dünyada böyle. Türkiye gibi “gelişen” ülkeler, ihracatlarındaki “yüksek katma değerli” ürün payı görece düşük olan ülkeler, küresel markaları çok az olan ülkeler, bu süreçten daha fazla etkileniyorlar ve etkileneceklerdir.

Ayrıca…

Ülkemiz kısa sayılabilecek bir süre sonra “tarihi” seçimlerinden birine daha girecek.

Cumhuriyet’in 100. Yıldönümü’ne doğru.

Seçim varsa,  ülkede her şey durma noktasına gelir…

Mevcut milletvekilleri, “liste telâşına” düşerler, vekil olmayı arzulayanlar pozisyonlarını alır, oraya buraya koşuşturmaya başlarlar…

Siyasetteki “ayak kaydırma”“kendine yer açma”“alan genişletme” çabaları çok daha belirgin hale gelir…

Yapılar içindeki “ekiplerin” mücadeleleri kızışır…

“Yalakalıklar ve kaypaklıklar” zirve yapar!..

Geleneksel ve özellikle de sosyal medyaya çok daha fazla “malzeme” sızdırılır!..

Böyle süreçlerde,

Bürokratların kafaları  da “acaba”larla dolu olur, bürokrasi de neredeyse durur.

İş dünyası, sivil toplum dünyası, medya dünyası vesaire…

Her tarafın kendince hesapları olur!..

Gerilim tırmanır, piyasalar gerilimden olumsuz yönde etkilenir.

*

Diyeceğim odur ki özetle…

Memleketin işleri gittikçe kolaylaşmayacaktır.

Memleketin dar gelirli evlâtlarının hayat şartları da öyle!

FED’in sinyalini verdiği üst üste faiz arttırma hamlelerinin kaçınılmaz etkilerini de unuttuk bu arada, neresinden baksan sıkıntı.

Buradan başlıktaki “emekli maaşlarına ADİL zam” meselesine gelelim.

Yaşı kemale ermiş, torun torba sahibi olmuş milyonlarca vatan evlâdının büyük bir kısmı sıkıntıda.

Bunların bir bölümüyle, 28 Şubat günlerinde birlikteydik.

Omuz omuza mücadele verdik.

Kısıtlı gelirlerinden “gazete aboneliği” için kaynak ayırmaya çalışan…

En zor günlerimizde yanımızda olan, fedakâr ve cefakâr insanlar.

Bazılarıyla hâlâ konuşuyor, yazışıyoruz.

Aralarında çok çok düşük emekli maaşı alanlar var.

Bunlar çok geniş meseleler…

Emekli maaşlarındaki adaletsizliklere dair pek çok makale bulabilirsiniz.

Emekliler Derneği’nin facebook hesabında, “intibak hakkında bilinmesi gerekenler!” başlıklı bir makale gördüm.

Oradan faydalanabilirsiniz.

Çok yüksek orandan prim ödeme imkânları olmayanlar için, “prim ödeme gün sayısı arttıkça emekli maaşının düşmesi” gibi durumlarla ilgili de birçok uzman makalesi var, oralardan da istifade edebilirsiniz.

Ne diyorduk, “Emekli maaşlarına zam ve adaletli zam” meselesi.

 “Çok düşük emekli maaşı alanlara” pozitif ayrımcılık düzenlemenin sinyalleri geldi.

Umarız adaletli bir düzenleme olur.

Bir hesap:

Emekli maaşı 2000 lira olan bir vatan evlâdının maaşına yüzde 50 oranında zam yaparsanız, yeni maaşı 3000 lira olur…

Maaşı 15 bin lira olan bir başka vatan evlâdına aynı zam oranını uygularsanız, yeni emekli maaşı 22 bin 500 lira olur.

Maaşlar arasındaki büyük fark, daha da büyür!

Makası biraz olsun kapatmak, iyi olmaz mı?

Yüksek alan yine yüksek alsın yine ama en alttakinin de canı çıkmasın.

Biz bunları yazıp söyleyince, arzu ettiğimiz yönde gelişmeler olmaya başladı.

Bakalım.

Hayırlısı…

**

Çok yüksek maaş alanlara haksızlık yapılmasın elbette, onlara da “hissedilir oranda” zam yapılsın.

Bununla birlikte, bu memleket için yıllar yılı emek vermiş “torun torba sahibi” insanlarımızın 1700, 2000, 2500 TL’lik maaşlarına çok  güçlü destek gerekmez mi?

Bir de, dul ve yetimlerimiz var.

Onların büyük bölümü de sıkıntıda.

Yaşadığım için çok iyi biliyorum, maaşları çok çok düşük!..

Bunlar ne yapsınlar, bu acıları büyük, boyunları bükük vatan evlâtlarına “potitif ayrımcılık” yapılması gerekmez mi?

Anne kız, toplam 1200 lira maaş alanları biliyorum!..

Dul ve yetim, nasıl yaşasın!

Bırakın büyükşehirleri, küçük şehirlerde bile kiralar patlamış durumda.

Evden çıkartılan bir vatan evlâdı, yeni evi kaç liraya bulabilir, etrafınıza bakın ve lütfen söyleyin.

*

Bu arada, biz bunları yazınca, yani “en alttaki kesime” pozitif ayrımcılık talep edince…

Yüksek maaş alan kardeşlerimizden bazıları  “Biz zamanında en yüksekten prim ödedik,  bize daha az zam oranı uygulanması haksızlık olmaz mı?” diyorlar.

Dediğim gibi, emeklilik sisteminde düzeltilmesi gereken birçok nokta var.

Adaletin olmadığı yerde de huzur asla olmaz!

Bizimkisi, açlık sınırının çok çok altında maaş alanlara bir “can simidi” atılmasını istemekten ibaret.

Zamanında çeşitli mecburiyetlerden dolayı çok üst düzeyden prim ödemeyenler de olabilir.

Kimin neler yaşadığını bilemezsiniz!..

Şimdi aklıma geldi, hani çocukluğumuzda ezberletilen bir “masal” var;

Ağustos böceği ile karınca.

Efendim;

Yaz boyunca gününü gün eden, gitar çalan ağustos böceği ile yaz boyunca evine “malzeme stoklayan” karıncanın masalı…

Bütün yaz yatan, eğlenen ağustos böceği, kışın aç kalınca, ağlar halde karıncanın kapısını çalıyor ve bir miktar yiyecek istiyor.

Karınca da tam bir “peşin satan” duruşuyla, “Madem yazın yattın, eğlendin, kışın da aç kalacaksın!” diyor.

Ve kapıyı “aç biilaç” ağustos böceğinin suratına kapatıyor!..

Ben bu masalı ilk duyduğumda, “Keşke, sadece nasihat vermeseydi.  Birazcık da yiyecek verseydi ve  öyle gönderseydi ağustos böceğini!” demiştim.

Çocukluk işte!..

*

Bizim çok az maaş alan emeklilerimiz masaldaki ağustos böceği gibi değiller elbette.

Onlar, ömürlerinin en verimli yıllarını ha bire çalışmakla geçirmişler.

Ve günü gelince de emekliliği hak etmişler.

Emekliliği hak eden herkesin, ömrünün son demlerini biraz olsun “düzgün” maaşla geçirmeye hakkı yok mu?

Ben çocukken, “Altta kalanın canı çıksın!” sözüne çok kızıyordum.

Şimdi de öyle.

“Kimsenin canı çıkmasın, hepimiz aynı gemideyiz!” diyorum.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar