Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Herkes üniversite mezunu, herkes memur!

Herkes üniversite mezunu, herkes memur!

Sistemin bir yerini tamir etseniz, diğer yerinden patlak veriyor bir şeyler.

 

“Ona öyle buna böyle” durumları oluyor, taleplerin ardı arkası kesilmiyor.

Tanzimattan bu yana yuvarlana yuvarlana gelen sistem kırk yamalı bohça.

Nereye baksanız sıkıntı.

Sosyal medyadan “Hayırlı Cumalar” diyorsunuz, altına dünyanın mesajı geliyor:

-Onlara kadro, bunlara kadro, şunlara kadro…

*

Hemen herkes (haklı olarak) Devletimizden bir şeyler bekliyor.

Devletimiz de, özellikle seçimlerin hemen öncesindeki aylarda, bu beklentilerin karşılayabildiği kadarını karşılıyor.

Sistemin neresinden bakarsanız bakın, çatlak patlak yusyuvarlak ilerlediğini, yuvarlana yuvarlana günü savdığını, problemleri halıların altına süpürdüğünü görüyoruz.

Başlıktan ilerleyelim:

“Herkes Üniversite Mezunu” dedik ya…

Bu eğitim işleri de bir âlem.

Bir vakitler, ortaokul mezunu“tahsilli” takımından sayılırdı.

“Ortaokul terk” cevabının bile mahallede epeyce itibarı vardı.

Şimdilerde, üniversite mezunu olmak –bile- pek de bir mânâ ifade etmiyor.

Birkaç üniversitemiz var, isimleriyle öğrencilerine, mezunlarına “hava” katan.

Anadolu’nun “herhangi” bir üniversitesinde okuyan ya da mezun olan “Hangi üniversite?” sorusuyla karşılaşmamayı ümit ederken…

“ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ” gibi “markalardan” biriyse üniversite, isim mutlaka veriliyor.

Birçok sosyal medya hesabında, “ODTÜ Mezunu” yollu “vurgu”lar görüyorsunuz.

Birkaç üniversiteye mensubiyetin “havası” atılıyor resmen, diğer birçok “gariban marka”, adeta gizleniyor.

Üniversite sayısını şuradan buraya çıkarttık, rakamı çok çok büyüttük, herkese “şehrinde”, hatta “kasabasında” üniversite okuma imkânı verdik.

Bu bir bakıma iyi oldu ama bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi.

Küçük ve orta ölçekli yerleşim birimlerinde, ev kiraları nasıl da patladı ve sosyal doku nasıl da çatladı meselâ…

(Hemen geçip gidelim bu mayınlı tarlalardan!)

Efendim;

Eskiden üniversite sınavına girenlerin büyük bölümü “açıkta” kalırdı.

“Açık öğretim” kontenjanının artması, açıkta kalanların sayısını epeyce düşürdü.

“Kapalı” üniversite sayısındaki artış da, öğrencilerimizi “ayazda” kalmaktan kurtardı.

Böyle oldu ama, birçok alandaki mezun sayısı hızla artınca ve piyasa da bu kadar mezunu “ememeyince” ihtiyaç fazlası “mezun üretimi” meydana geldi.

Mezunlar, alanlarında iş bulmakta zorluk çekti.

Üstelik, çoğu da “vasıfsız eleman” vasfı ile mezun olmuşlardı üniversitelerinden.

Özel sektör işverenlerinin çoğu, başvuruda bulanan üniversite mezunlarına “Size asgari ücret bile veremeyiz zira bize diploması olan değil, iş yapan eleman lâzım!” dediler.

“Müşteriye ürünümüzü vereceğiz, diplomanızı değil” bile dediler!

Üniversite mezunlarının çoğu, belli bir “statü”ye sahip oldukları için kendilerine asgari ücret teklif edilmesini “hakaret” olarak gördüler öte yandan.

(“Koskoca mühendis” mesela!..)

İnsan, ortaokul mezunu olarak bir işi girdiğinde, “en alt kademeden” başlamayı kabul eder, öğrene öğrene yükselmeyi göze alır.

Üniversite mezunu ise, epeyce ilerlemiş yaşı ve kapı gibi diplomasıyla bu muameleye katlanamaz.

Öğrencilerin çoğu, mezun olduklarında başlarına neler geleceğini bildiklerinden, çareyi “devlete kapak atmakta” görürler.

Özel sektörde iş güvencesi yoktur, tatilin iznin çoğu vakit belli değildir, hakkın hukukun güvencede değildir.

Devlet kapısı öylemidir ya;

Toplu sözleşmesiyle, iş garantisiyle, izni, tatili, mesai saatleriyle büyük ölçüde “garanti” sağlar insana.

Orada, ne uzarsın ne de kısalırsın umumiyetle.

Uzamakta gözü olmayanlar ve haklı olarak da kısalmak istemeyenler genellikle “Devlet Kapısı”nı tercih ederler.

Devlet kapısını tercih edenlerin hepsi böyle değildir, elbette çok özel ve büyük marifet isteyen alanlar da vardır ama çoğunluk meseleye “garanti iş, garanti maaş, garanti toplu sözleşme, garanti izin” gözüyle bakar.

Bunun da anlaşılmayacak, yadırganacak tarafı yoktur.

Uzatmayalım:

Üniversite ve mezun sayısı hızla artmışsa ve öğrencilerin kahir ekseriyetinin en büyük hedeflerinden biri “Devlete Kapak Atmak” olmuşsa…

Haliyle yığılma meydana gelir.

Sınavdan neredeyse yüzde yüz çekmen, sonrasında ise seni hedefe ulaştıracak “dayı”yı bulman gerekir.

Normal zamanlarda dayıların hallerini hatırlarını sormayanlar, “mülâkat” aşamasına gelirken, aramalara, hatta ziyaretlere başlarlar.

Herkesin ailesinde, olmadı mahallesinde, şehrinde “dayılar” vardır.

Kimin dayısı daha dayı ise, o avantajlıdır.

*

Başa saralım mı yazıyı:

Herkesin üniversite mezunu olmaya çalıştığı, ailelerin de “oğlum (ya da kızım) açıkta kalmasın, dört yıllık bir yeri kazansın” diye habire kastıkları ve kastırdıkları bir ortamda…

Gençler, “dört yıllık” bir bölüme kapak attıklarında, üniversite öğrencisi olarak toplumda bir “statü” elde ederler.

Hayatı da en az dört yıllığına “ötelemiş” olurlar ve çoğunlukla da “aile baskısından” en az dört yıllığına kurtulmuş!

Kimileri, borç biriktirir dört, beş, altı yıl boyunca…

Geri ödemesiz olacak değil ya öğrenim kredisi…

Borçtu, borç faiziydi, ailen gönderdiydi, şuydu buydu, derken, sonradan “ismini öne çıkartmak istemeyeceğin” bir üniversitenin dört yıllık bölümünü bitirmek için, küçük bir servet harcatırsın kendine ve ailene.

Sonra?

*

Hiç unutmam…

Bir vakitler, gazetede oturmuş haber yazıyordum.

Bir genç geldi.

Benimle tanışmak istiyormuş.

Vaktim dardı, buna rağmen bir yarım saatimi ayırdım.

Genç dört yıllık bir bölümde okuyordu.

Hareketliydi, istikbal vaat ediyordu.

Kendisine “Okulu mokulu biraz gevşet; gel burada çalış, düşükten başlar yükselirsin Allah’ın izniyle” dedim

Önceleri “İlle de dört yılda bitirmem lâzım” modundaydı.

Birkaç ziyarette bu düşüncesinden vazgeçirdim, işe başladı.

Kısa sürede piyasada isim yaptı.

Müdür oldu.

Sınıf arkadaşlarından bazılarıysa, mezun olduklarında ona iş başvurusu yapacak durumdaydı!

*

Herkesin dört yıllık üniversite mezunu olmaya çalıştığı bir süreçteyiz.

Herkesin haklı olarak “devletten” talepleri var.

Bu talepler gittikçe birikiyor, karşılanamaz hale geliyor.

Bir yerleri düzeltmeye çalışırken başka yerler bozuluyor.

Her çözüm adımı, başka çözümsüzlüklere yol açıyor.

*

Şu “dört yıllık” üniversite ısrarından vazgeçmek çoğumuz için iyi bir başlangıç olabilir mi acaba?

Tamam, canavar gibi ders çalışan bir çocuksa, gençse tamam da…

Sonuna kadar devam etsin de…

“Maksat üniversite olsun” diye de okunmaz ki üniversite…

Girilmez ki onca külfete!..

*

Kısa sürede randevu alabilmek için araya adam sokmak mecburiyetinde kaldığım “lise mezunu otomobil tamircileri” tanıyorum ben!

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar