Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

İstanbul Sözleşmesi dersleri!

İstanbul Sözleşmesi dersleri!

“İstanbul Sözleşmesi”nin imzaya açıldığı günden,  “çöpe atıldığı” güne kadar geçen 10 yıllık süreçte yaşadıklarımızın muhasebesini yapmak faydalı olmaz mı?..

Bence çok çok faydalı olur.

“Ne hallerde” olduğumuzu gösteren nice mesaj var bu süreçte.

Öncelikle…

Kendimizden başlayalım.

“Bizim medya”nın ne hallerde olduğunu görelim.

 “Kadına Şiddet” ambalajının altında önümüze getirilen ve Meclis’imizden geçirilen Batı imalâtı bu “berbat” Sözleşme’nin zararlarına uyanabilmemiz için uzun yılların geçmesi gerekmiş…

Koca medya…

Onca yazar, muhabir…

Uyumuş!..

Vahim değil mi;

Memleketin koca koca üniversiteleri, koca koca profesörleri, doçentleri vesaire uyumuş!..

Sosyologları, ilâhiyatçıları, aile danışmanları, eşcinselliği meşrulaştırmak isteyenlerle sözüm ona mücadele eden koca koca “aydın”larımız, hepsi uyumuş…

Koca koca “partilerimiz” uyumuş…

Eğitime, kültüre, aileye çok çok önem veren nice “büyük lâf sahibi” varsa uyumuş…

Sözleşme’nin Meclis’ten geçirilmesini “el kaldırarak” onaylayan koca koca milletvekillerimiz, yerli ve de milletvekillerimiz uyumuş…

Sesini duyuramayan çok az sayıdaki vatan evlâdı hariç, herkes uyumuş…

Uyuyanlar, uyutulanlar arasındaki yerimizi bir güzel almışız.

 

Bir güzel…

Hani…

Rahmetli Necip Fazıl diyor ya,

“Otuz üç yıl saatim işlemiş ben durmuşum,

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!”

*

Peki…

Niçin böyle olmuş vaziyetler?

Çeşitli şeyler söylenebilir:

“O günlerde gündemdeki tek mevzu, darbe endişeleriydi.

Memleketi her seferinde en az 50 yıl geriye götüren darbelerden birinin daha olmaması mevzuuna kilitlenmişti.

Türkiye, zorluklarını Avrupa Birliği üzerinden aşmaya çalışıyordu.

FETÖcüler bu süreci çok iyi kullandı.

Yönetenlere, ‘darbe hazırlıklarına’ dair, kimisi gerçek kimisi uydurma, kimisi abartılı dosyalar sundu, bilgiler verdi.

Korku havası oluşturdu, büyüttü.

‘Çare bizdedir!’ diyerek alanları kaptı, kapattı.

Memleketin, ‘Yunanistan, İspanya darbecileri cezalandırarak darbe geleneğinden kurtuldu. Biz de bunu başarmak zorundayız’ diyen saf ve temiz evlâtları, malzemeleri sorgulamadan kullandı, kimi zaman ve hatta çoğu zaman kullanıldı. Bu toz bulutunun arasında İstanbul Sözleşmesi de Meclis’ten geçirildi!”

Vesaire, vesaire…

*

Türlü tercüme “oyunları”na sahne olan o metin üzerinde çalışan, ayrıntısıyla okuyan kaç milletvekili vardı ki, iktidar cenahında.

Hele de,  o günkü iktidar cenahında!..

*

O günlerdeki uyuma halini geçelim.

Son yıllara gelelim.

Ailenin çöküşü, boşanmaların artışı, evlenmelerin azalışı, süresiz nafaka, çocuk haczi zulümlerine tepkinin gittikçe artması, vesaire derken…

Bu İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun gündeme geldi.

O andan itibaren konu iyice mercek altına alındı.

Ortadaki tuhaf durumlar iyice tartışılır oldu.

Mesela…

AK Parti’nin her yaptığına karşı çıkan HDP-CHP’nin başını çektiği “malûm muhalefet ittifakı”, Ak Parti’nin bu icraatını çok beğeniyordu.

Teröre kol kanat geren ABD, AB çok beğeniyordu.

Şer odakları bu Sözleşme’ye bayılıyordu.

Milyonlarca kadına şiddetin en büyüğünü uygulayanlar çok seviyordu!..

 Meselâ,

 Irak’ta nice kadının ırzına geçen ABD, çok takdir ediyordu İstanbul Sözleşmesi’ni!..

Kandildekiler çok seviyordu!..

(Sözleşme’nin iptal edilmesinin ardından ABD ve AB’den yükselen tepkiler… Berbat niyetleri bir kez daha gözler önüne sermedi mi?)

*

Bizler, sözleşmenin zararlarını maddeler halinde ve defalarca dile getirirken, yazıya dökerken, o taraflar tam destek veriyordu.

Bir de “bu taraflarda” destek verenler vardı.

Bizim alanımıza bakacak olursak;

Bazı “arkadaşlarımız”  büyük bir hararetle savunuyordu İstanbul Sözleşmesi’ni.

Hatta…

Bizleri” hedef alır kıvama bile getirdiler savunmalarını!..

İki kulplu kazan, tut bir ucundan sen de kazan!” dünyasında, “KÂR”larını maksimize etmeye ya da en azından “muhafaza” etmeye çalışanlar, bambaşka yerlere düşmüşlerdi.

Bu arada, gerçekten de konuyu istismar etmeye ve ikide bir “Bu düzenlemeyi Ak Parti getirmedi mi, niçin ona doğrudan çakmıyorsunuz!” diye sataşanlar oluyordu.

Eleştirilerimizin dozunu iyice arttırmamız ve zemini zayıflatmamız isteniyordu.

Biz de, “Maksat bağcı dövmek değil, üzüm yemek” dedik bu süreçte.

Kırmadan, dökmeden halledebilmek işi!..

Birilerinin ellerine koz vermeden, memleketin dışarıda yürüttüğü zorlu mücadelede kayba yol açmadan bir şeyleri anlatmaya çalışıyorduk ama…

*

Sözleşme’nin iptal edilmesinden kısa bir süre öncesine kadar, ne sataşmalara, ne hakaretlere, ne iftiralara maruz bırakıldığımızı bizi takip edenler bilir.

“Az sayıdaki” büyük sosyal medya hesabı sahibi  gazeteci-yazar, siyasetçi, akademisyen, ilahiyatçı, sivil toplum örgütü yöneticisi,  gerçekten de büyük sıkıntı çekti ama sonuçta bir yere gelindi.

Sözleşme şükür iptal edildi.

Şimdi de, “Yeni Sözleşme”nin endişeleri gündemimize geldi.

Bitmeyecek bu işler, bitmeyeceeeeek!..

*

Dersler, dersler…

Ya arkadaş,

Allah aşkına!

Kaç günlük dünya bu dünya.

Değer mi?..

Rızık Allah’ın değil de, kullarının elinde mi?..

Ekranlarda habire boy göstermek, şöhreti katlamak, parayı katlamak çok mu önemli!..

Ne olacak, neyin garantisi var, kaç gün, kaç saat, kaç dakika yaşayacağımız belli mi?..

Ya sonrası?..

Çıkartılması gereken çok ders var da…

İnsanoğlu işte…

Nefis taşıyor, nefsi taşıyor.

Rabbim, kalplerimize kuvvet versin.

Sağa, sola saptırmasın!..

Amin!..

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar