Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Kışkırtılmış erkek ve kadın kimlikleri!

Bir vakitler, “kışkırtılmış erkek kimliği”nden bahsederdim.

Bizim toplumda “erkek çocukları” bambaşka bir yere konurdu.

“Erkek adamın erkek çocuğu olur!”, kız çocuklarını küçümseyen bir övgü cümlesiydi.

Erkek çocuklarını övmeler, erkek çocuk ile övünmeler, hep gördüğümüz hallerdendi.

“Senin oğlan da iyi çapkın ha, değişik değişik kızlar görüyorum kolunda!” yollu “iltifatlarla” göğüsleri kabaran baba, “Senin kız bir oğlanla geziyor!” lâfını duyduğunda deliye dönerdi.

“Erkeğin elinin kiri!” cümlesini çok işitmişimdir.

Erkek dediğin biraz da çapkın olmalıymış!

Lâf!..

İffetin kadını erkeği mi olur!

X

İlk gençlik yıllarımdan bu yana, böylesine “çarpık” yaklaşımları hep eleştirmişimdir.

Böyle…

“Namus, ahlâk, dürüstlük” meselelerinde erkek için kötü olan, kadın için de kötüdür!..

İffet herkes için vazgeçilmezdir.

Erkeği kadını olmaz.

O zamanlarda böyle düşünürdüm.

Sonra…

Müslüman oldum.

Daha önce “geleneksel Müslüman”lardandım, Rabbim bunu aşmayı nasip etti.

O zaman gördüm ki, harama bulaşmamak da değil, yaklaşmamak emrediliyor.

Kıyısında, köşesinde dolaşırsan ayağın kayabilir!..

Bulaşıcı hastalık taşıyan birinden, tedbiren uzak durmak gibi bir şey.

Bunun kadını erkeği yok, “virüs” herkese bulaşabilir.

“Çağdaş” denilen yaşam tarzı, meselelere, Müslüman gözlüğü ile bakmıyor, “ilişki çeşitliliğini” kutsuyor, Cennet inancı olmadığı için, “Bütün zevkler bu dünyada!” diyor ve insanlığı “hedonizm” yani “zevkperestlik” bataklığına sürüklüyor.

Sonra da…

“İhtiyaçlar sınırsız, kaynaklar sınırlı!” deyip bunalımlardan bunalımlara itiyor.

Alışmış kudurmuştan beterdir.

Alıştığını bulamayan, her türlü pisliği yapmaya amadedir!

 

Kışkırtılmış bireyler, zevk arayışlarını karşılayacak maddi imkâna sahip olmayınca, delirmiş gibi sağa sola saldırır.

Batının gelişmiş denilen devletleri, “sömürge” topraklardan çaldıklarının bir kısmını vatandaşlarına dağıtarak “sahte refah” sağlarama bunun da sonu felâket olur.

x

Hollanda misali.

“Zevk” denilenlerin her türlüsünü tadan bireyler, öylesine büyük bunalımlara düşmüşler ki…

Çareyi “uyuşturucu” dünyasına sığınmakta bulmuşlar.

Devlet, uyuşturucu kullanımıyla başa çıkamayınca, köprülerin altında ceset toplamaktan bıkınca, çareyi “yasal uyuşturucu merkezleri” kurmakta bulmuş.

“Sağlık” görevlileri var, gidiyorsun oraya, vurduruyorsun!..

Devlet kontrolünde, zehirleniyorsun!

Hollanda, uyuşturucudan arındırılmış bir toplum hedefinin ulaşılamaz olduğu görüşünden hareketle, bu işe “hoşgörü” ile yaklaşmayı bir “politika” olarak benimsemiş.

Devlet kontrolünde “zevk ve eğlence için” uyuşturucu kullanımı!..

Uyuşturucunun yasal olması, teşvik anlamına geliyor aynı zamanda.

"Bu işin sonu nereye varır?"derseniz; batının gelişmiş denilen, müreffeh denilen devletlerindeki “întihar oranlarına” bir göz atınız lütfen.

Korkunç!..

Hayatın bir “disiplini” olmalı.

Gün saatlere bölünmeli.

Bizde, “namaz” önemli ölçüde “güvenlik” sağlıyor.

Beş vakit namazını düzenli olarak kılanların hayatları “disiplin” altına girmiş oluyor ve ne yazık ki, bunu yapanların oranı gittikçe azalıyor.

Öte yandan…

“Mahalle baskısı” denilen ve etkisi gittikçe azalan gerçekliğe “olumsuzluk” yükleyenler çok ama, işin aslı pek de öyle değil.

İnsanların birbirlerini ayıplaması, günahların “gizli saklı” işlenmesini sağlıyor bir miktar.

“Allah’ın bildiğini kuldan gizlemem!” diye bir klişe var.

Çok yanlış.

Bu anlayış, insanları “çıplaklığa” sürüklüyor.

“Allah bizde hangi organların olduğunu bildiğine göre, bunları kuldan gizlemenin de mânâsı yok!”

gibi bir anlayış.

İşte, sokakların, caddelerinhalini görüyorsunuz... Rezalet!..

X

Yazıya “kışkırtışmış erkek kimliği” bahsinden girmiştik.

Şimdilerde iş tamamen terse döndü.

Bir olumsuzluğa tepki, bir başka olumsuzluğa yol açtı.

Şimdi, kışkırtılmış kadın kimliğinden bahsetmek gerekiyor.

“Ayaklarının üstünde duran kadın!” hedefi, erkeğe karşı silahlanmanın şifresi olarak ortaya konuluyor.

Erkek ve kadın, yuva kurduklarında bir elmanın iki yarısıdırlar.

Çocuklar, ancak “anne ile babanın” rol çatışması, nefis kavgası içine girmedikleri ailelerde mutlu, huzurlu, güvende olurlar.

“Yok” diyor, şimdilerde her yere “sızmış” FemiFaşist- Kapitalizm uşağı tipler…

“Çocuk dediğin yük! Kadına biçilen ‘annelik rolü’nü reddediyoruz!”

Bunlardan birinin bulunduğu ortamda, “Evinin rızkını temin etmek öncelikle erkeğin vazifesidir!” dediğinizde anında tepki alıyorsunuz.

Öfkeden deli gibi bakan gözlerle, “Hiç de bile”yi yapıştırıyorlar!..

Erkek nefreti!

Söylediklerinin hepsi buraya çıkıyor.

Çıkıyor ama, kendilerini nefret ettikleri erkeklere benzetmekte de çok ısrarlılar.

Her halleri, hareketleri ile “erkeksi” olmaya çalışıyorlar ve ortaya erkekle kadın arasında garip bir tip çıkıyor.

O garip tipi de, “üçüncü cins” olarak meşrulaştırmaya “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kılıfıyla, toplumu tamamen tüketmeye çalışıyorlar!..

X

“Kadın erkeğin yaptığı her işi yapabilir!”

Böyle diyorlar.

İcabında yapabilir ama niçin yapsın?

Mesela…

Düşman ordusu saldırdığında, geri plânda zafer kazandıran Anadolu kadını, niçin düşmanla göğüs göğüse çarpışmak için öne atılsın?

Bunun bir sırası yok mu, gençler varken yaşlılar öne sürülür mü?

Genç erkekler varken kadınlar öne sürülür mü?

X

Yok, bunlara anlatamazsın.

Memleketlerdeki “aile” yapılarının çökertilmesi, “Manevi Vatan”ların parçalanması projesi, tıkır tıkır işliyor.

Hindistan’daki G-20 Zirvesi’nin sloganını hatırlayın:

Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek!”

X

“Manevi Vatan”ları bitirdikten sonra, bizi “tek” merkeze bağlayacaklar!..

Aslında, insanlık âlemi olarak bağlıyız da, iyice bağlayacaklar!

X

Buna erkekler ve kadınlar, hep birlikte karşı çıkmalıyız!..

Çıkmalıyız da…

Erkekler top kafalı olmuş!

“Aileye sahip çıkmalarını beklediğimiz” ev hanımlarınınönemli bölümü de, “sapkınların” kol gezdiği kimi gündüz kuşağı programlarına kilitlenmiş, vakit öldürüyor!

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar