Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

"Kitabın Ortasından"

"Kitabın Ortasından"

Bu köşenin ismini biliyorsunuz:

Kitabından Ortasından.

Yani…

Eğmeden ve bükmeden.

*

Evet, her doğru her yerde söylenmez.

Lâkin…

Bazı doğruları vaktinde söylememenin de vebali vardır.

Söylemen gerekirken söylemediğin, söylememen gerekirken söylediğin…

Her ikisi de sıkıntılı.

Bu mesleğe başlamamın üzerinden 35 sene geçmiş, az zaman değil.

Bunca vakit içinde şunu gördüm ki, ne zaman “ikaz görevimi” yerine getirmeye çalıştıysam…

Sözde” benim gibi düşünen birilerinden,

Şimdi sırası mı kardeşim!” ikazı geldi.

Şimdi vakti mi, hele şunu bekle, hele bunu bekle…

Şimdi denmez, şimdi olmaz!

Bir özdeyiş vardır:

Hep yarına diye diye, bakarsın yarın kalmaz!”

Bizler…

Neredeyse dünyaya gözümüzü açtığımız andan itibaren, birilerinin “Dur yapma, sus konuşma!” yollu ikazlarına muhatap oluyoruz.

Birileri sürekli olarak parmak sallıyor bize.

Oturdun kabahat, kalktın kabahat, konuştun kabahat, sustun kabahat!

Böyle olunca da…

Devamlı etrafına bakar, ‘el âlem ne der’ diye korkar, yanlış yapmaktan ödü kopar “tipler” haline geliyoruz…

Karakterimizin şekillendiği yıllarda “özgüvenimiz” elimizden alınıyor…

Bu da bizi birilerine bağımlı hale getiriyor.

Böyle bir ruh hali ile büyütülen bireylerin büyük bir bölümü de çareyi, ona buna yağcılık yapmakta, “sayın vekilim”lere, “sayın genel müdürüm”lere, “sayın başkanım”lara bin türlü “güzelleme” eklemekte buluyor.

Özgüvenleri” bebekliklerinden itibaren tüketilmeye başlanmış kişiler, “varlıklarını” sürdürebilmek, kendilerini bir anlam çerçevesine oturtabilmek için “ilişki ağlarına” çok fazla ihtiyaç duyuyorlar.

Bizde nereli olduğun, nerede doğduğun, çoğu zaman “işinde ne kadar ehliyetli olduğundan” çok daha fazla önemli hale geliyor.

Nereli olduğun, kimleri kafaya aldığın, kimleri bağladığın, hangi ilişki ağları içinde yer aldığın” vesaire…

Liyakât değil de ilişkiler” üzerinden yürüyen birliktelikler de, o ilişkiler “işe yaradıkça” devam ettiriliyor.

Dünyevî menfaat ilişkileri, menfaat kesildiği anda sona eriyor.

Birlikteyken, “menfaatlenme” devam ederken, sürekli olarak “övgüler yağdıran” kişi, menfaati kesildiğinde ya da daha fazla menfaat elde edebileceği bir başka yer bulduğunda hemen saf değiştiriyor…

Düşmanın oluyor!..

Üçe gelen beşe gidiyor!..

*

Bizde, “Hiç ummazdım, çok vefasız çıktı!” yollu şikâyet cümleleri sıkça işitilir.

Niçin ummazdın?”

Niçin bu kadar güvendin?”

*

Denir ki bizim diyarlarda,

Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu!”

Bu bir “oyun” mu, biz “gerçek” miyiz yoksa “oynuyor” muyuz?

Özü sözü bir olmak” özdeyişiyle ifade edilen güzellikler yok mudur bizde?

Bazen vardır, çoğu vakit de yoktur.

Onun için de…

Doğru söyleyen dokuz köyden kovulur!”

*

Ne büyük bunalım:

Bizler kalabalıklar içinde yalnız yaşayan insanlarız.

Çok kişi, bizi ne kadar çok sevdiğini, saydığını, bize ne kadar güvendiğini söylese de…

Gerçeğin pek de böyle olmadığını biliriz.

Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin arkadaş!” cümlesini işittiğimizde de onay anlamına gelen kafa hareketini yaparız.

Babalarına bile güvenmemeyi “ihtiyat” haline getirmiş insanlardan oluşan bir toplumda “güven bunalımını” nasıl aşacağız?..

*

İnsanoğlu işte.

Çiğ süt emmiş” diyoruz ya…

Sırttan hançerlenme” ihtimali hiç bitmeyecek.

Olsa olsa, “karşılıklı güven duygusunu mümkün olduğunca geliştirmekten” bahsedebiliriz bu durumda.

Bunun için de…

Biraz “rahat” bırakmak lâzım insanları.

Eleştiriye açık olmak, her türlü yapıcı eleştiriyi nimet bilmek…

İcabında yanlışımızı da söylemekten çekinmeyecek” insanlara meyletmek.

Allah için sevme ve Allah için buğz etme” hassasiyetini her dönemde gösterebilen seciyedeki insanları arayıp bulmak…

Evet, “arayıp” bulmak…

Zira…

Onlar, talepkâr olmazlar.

Dünyevî menfaat oluşumlarının içinde yer almaya heves etmezler.

Bal tutup parmak yalamak istemezler!

Onları arayıp bulmanız gerekir.

Aramak da nasip işi tabii, nasibi olmayan aramaz.

*

Nerede bulacağız efendim böylelerini, bizde insan sıkıntısı var!” diyorsak…

Oturup kalbimizi yoklamalıyız.

Kalbimizde olanı veriyor Rabbim.

Bu yazıyı, Merhum Ziya Paşa’nın,

ilhamını “Kur’an”dan alan şu özdeyişiyle bitireyim:

Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdâsı,

 

Herkesin çektiği kendi cezası!”

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar