Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

"Ne iş, kadın programlarını mı izliyorsun?"

"Ne iş, kadın programlarını mı izliyorsun?"

Bir önceki yazıma şu cümleyle başlamıştım:

“Bir grup kadim okuyucum, ‘Serdar Abi, ne o, kadın programlarını mı izliyorsun?’ diye hafiften dalga geçiyor…”

Evet…

Kimi dalga geçiyor, kimi de ciddi ciddi soruyor, televizyonlardaki “sakıncalı” programlarla niçin bu kadar yakından ilgilendiğimi…

Özür dilerim ama, bu soruların mantığını anlamakta güçlük çekiyorum.

Allah aşkına, izlemeden nasıl dikkat çekebilirim ki, “sakıncalarına”?

Nasıl ikaz edebilirim ki yetkilileri?

Daha önce de bahsini ettiğim üzere, bir Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’ndan, “medya” üzerinden oynanan oyunlara dair bir açıklama çıkmıştı.

Orada “ailemizi, değerlerimizi tahrip etmeye yönelik tezgâhlara” dair güçlü vurgular dikkat çekiyordu.

Metinde, “bu oyunların farkında olunduğu”na ilişkin de güzel ifadeler vardı.

Bu açıklamayı köşemize taşımamızın ardından, birçok okuyucumuzdan, “Tamam, söylenenler güzel de… Yetkililerimiz izlemekle yetinmemeli, bunları bir şekilde engellemeli o vakit!” muhtevalı mesajlar gelmişti.

*

Efendim…

“Bazı” yerli dizilerdeki, lüks, israf, sonradan görmelik sahneleri, “hedonizmi” teşvik eden mesajlar…

Boğaza nazır mekânlar, toprak ağalığından sağlayan lüks hayatlar ve evlerdeki “çarpık ilişkiler” 
Özellikle geçim sıkıntısındaki aileleri ve bu sıkıntıdan etkilenen gençlerimizi “tahrik” ve “gezi ruhu”nu teşvik eden eden son derece zararlı mesajlar!

Bir önceki yazımızı okuyanlara ve okuyacaklara selâm olsun.

*

Bugün ise, söz verdiğim gibi, bazı “kadın programları”na işaret edeyim.

Hemen şunu ifade etmek isterim ki, gerçekten fayda üreten,  zor durumdaki insanlarımıza el uzatılmasını teşvik eden, problem çözen programlar olursa, destek veririz elbette.

Bilenler bilir, destek verdiğimiz de çok olmuştur.

Bununla birlikte, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’nun bir toplantısının ardından yapılan yazılı açıklamada da ifade edildiği gibi, ailemizin, kültürümüzün zeminini aşındıran yayınlar olursa, ikaz etmek ve karşı çıkmak da millî vazifedir.

“Beka meselesi”dir!..

“Sakıncalı” mesajların verildiği yayınlara imza atanlar da, meselenin bu yönlerini gözden kaçırmışlarsa, yazılarımızdan istifade eder, hal ve hareketlerini gözden geçirirler belki.

Hepimiz aynı gemideyiz zira, öyle değil mi?

*

Evet,

“Bazı kadın programları.”

Malûm bunların çoğu, eskiden “evlendirme programları” tarzındaydı.

Bizler, bir avuç “yazar”,

“Olmaz ama!” dedik…

Dedik, dedik, dedik…

Tıpkı “İstanbul Sözleşmesi” gibi, bu programlar da kaldırıldı.

Amma velâkin…

“Demokrasilerde çareler tükenmez”miş!

Bu işleri çok iyi bilenler, bildikleri yoldan bir şekilde devam ettiler.

Biz de izlemeye ve ikaz etmeye devam edelim:

Bu yayınlardan bazılarına “göz atma” imkânını buluyorum.

Öyle işler oluyor ki…

Çarpık ilişkiler içindeki engelli hanımlar bile, bu türden yayınların o kişilerin hayatlarını, psikolojilerini nasıl etkileyeceği göz önünde bulundurulmaksızın teşhir ediliyor!..

Bazı çocukların, gerçek babalarının “Gözlerini dünyaya açtıkları andan itibaren baba bildikleri mi, yoksa annelerinin sevgililerinden birileri mi olduğu” canlı yayınlarda araştırılıyor!..

Ekranlarda aldatan kadınlar, aldatılan erkekler, aldatan kadınların birlikte olduğu adamlar…

Gırla gidiyor!..

Ekranlarda çatır çatır

DNA testleri!..

Biz ne zaman “gerçek babalarını arayanlar ülkesi” olduk!

Allah aşkına, o çocukların yerinde olduğunuzu düşünsenize…

O tablo canlı yayınla sınırlı kalmaz ki…

Düşünün lütfen;

Okulda, arkadaşlarınız, mahallede komşularınızın çocukları sizi işaret ediyor!..

Hem de nasıl ve  neler söylerek işaret ediyor!.

Bu işler, devletimizin ilgili birimlerinin kontrolünde yürütülse… O kişiler böyle, milyonların önünde ve kameraların karşısında baskı altında kalmasa… O çocuklar medya işin içine girmeden kurtarılsa, olmaz mı?

Muhabbetlere bakar mısınız:

Çocukların gerçek babaları, bunca yıldır baba olarak bildikleri mi, yoksa “anne”nin yasak ilişki yaşadıkları mı?

Çocuklar hangi adamdan ya da adamların hangisinden?!!

Bunları, canlı yayında ele almak da ne demektir?

Ha bire DNA testi, ha bire DNA testi!

Bu ne iştir!

Tamam kişiler kendi arzularıyla çıkmış olabilirler ama her arzu eden de çıkartılacak diye bir kural yok ki!..

Çok kötü sahneler, çok!..

Psikolojileri alt üst eden çok kötü sahneler!

*

Neyse, bakalım…

İlgili yere, birkaç görüntü gönderdik.

Dikkat çektik.

Sonucu bekleyelim.

*

İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'ya arz:

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2011 yılındaki yazılı sınavı ve İlk Kademe Amirliği Eğitimi sonucu Polis Memurluğu’ndan “Başpolis Memurluğu”na terfimiz yapılmıştır.

2018 yılında ise, yine bir sınav ile, rütbelerimiz “Kıdemli Başpolis Memuru” olmuştur.

Her iki rütbeye atanmak için Polis Akademisi Başkanlığı’nca verilen kursları/eğitimleri almış durumdayız.

Emniyet Teşkilatı’ndaki Başpolis Memuru ve Kıdemli Başpolis Memurlarından, Lisans Mezunu 45 yaş altı 971 kişi 2019 yılında, 45 yaş üstü 818 kişi ise 2021 yılında Polis Akademisi Başkanlığı’nca yapılan mülakat sınavı ve verilen eğitim sonucu başarılı olup “Komiser Yardımcılığı” rütbesine terfi ettirilmiştir.

Bizler, Polis Akademisi Başkanlığı tarafından uzaktan ve yatılı olarak verilen yüz yüze tekamül eğitiminden geçtik.

2011 yılından 2021 yılına kadar Komiser Yardımcısı ve (Komiser rütbelerine denk gelen) Ekip Amirliği, Grup Amirliği, Tim Amirliği, İstasyon Amirliği, Büro Amir Yardımcılığı, Büro Amirliği, (hain FETÖ/PDY darbe girişimi sonrasında) Karakol Amir Vekilliği, Şube Müdür Vekilliği vb. görevleri başarı ile yapıp, tam bir disiplin ve ciddiyet içerisinde görev ifade ederek amir ve müdürlerimizin takdirlerini aldık.
2011 yılından bu yana, sicil Amirliğini yaptığımız birçok Polis Memuru, Başpolis ve Kıdemli Başpolis rütbelerini atlayarak Komiser Yardımcılığına terfi ettirilmiştir.

Bu arkadaşlarımız, Komiser, Başkomiser ve Emniyet Amiri rütbelerine terfileri sonucu bizlerin üstü ve amiri pozisyonuna gelmiştir.

Bunun yol açtığı sıkıntılar malûmlarınızdır.

"Başpolis ve Kıdemli Başpolislik hizmetinde gecen süreler, Komiser Yardımcılığı rütbesine terfi edenlerde, üst rütbelere terfi sürelerinde değerlendirilir." şeklindeki kanuni düzenleme ile giderilmesi mümkün olacaktır.

Bu düzenleme Devletimize yük getirmeyecektir.

Yüce Meclisimizin çıkartacağı bir Kanun ile Başpolis ve Kıdemli Başpolis Memuru olarak çalışmış olduğumuz yaklaşık 8-10 yıllık hizmet sürelerinin, karşılığı olan rütbelere saydırılmasını ve böylelikle Emniyet Teşkilatında da ihtiyaç duyulan orta kademe amir açığının giderilmesi hususunu,
tensiplerinize saygılarımızla arz ederiz.

(Bir Grup Emniyet Mensubu)

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar