Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Ruh hâliniz nasıl?

Her dönemin sıkıntısıdır belki ama “gençlerle yaşlıların”, “şöyle düşünenlerle böyle düşünenlerin”  bu kadar uzaklaştıkları, birbirlerinden bu kadar ayrı düştükleri bir zaman dilimi olmamıştır herhalde.

Felâket bir kopuş var!..

*

“Dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” dedirten “plândemi süreci”, bu kopuşu iyice hızlandırdı.

Birbirlerinden kopmuş da olsalar, gençler ve yaşlıların, şöyle düşünenlerle böyle düşünenlerin

 bir “ortak duygusu” var:

“Ümitsizlik!”

“Plândemi”  mevzuu,  aramızdaki mesafeleri iyice açtı.

Ve ümit köprülerini birer birer yıktı!..

*

Bunun aksini söyleyenlerle, yani “gelecekten hayli ümitli olduklarını dile getirenlerle” özel ortamlarda konuştuğunuzda, “ümitsizlik dalgası”nın etkisi altına girdiklerini görüyorsunuz.

İnancımızın “ümitsizliği men ettiğini” hatırlatsanız da, “o ruh halini” etrafınızdan  uzaklaştıramıyorsunuz.

Hangi siyasi akımı desteklerse desteklesin, her konuştuğumuz, “Bizim oralarda büyük sıkıntılar var.” diyor…

Nerelerin olup bittiğine akıl erdiremese de, “hiç de iyi şeylerin olmadığını” ifade ediyor.

Söylenenlerle yapılanlar arasındaki büyük farklara dikkat çekiyor, “desteklediğinin” yanlışlara yönlendirildiğini, bu gidişle işlerin iyice sıkıntıya gireceğini,  yönetimle aralarına duvar örüldüğünü söylüyor.

Buradan sadece “siyasal iktidar”a işaret ettiğimiz düşünülmesin; zira öyle bir hava var, “bugün hava bulutlu” diyorsunuz, “Vay sen bana ördek mi demek istedin!” diye kaş kaldırıyor birileri…

Yok, indirilsin lütfen o çok bilmiş kaşlar!..

Demek istediğimiz o ki,

bu durum muhalefet için de geçerli.

Bunca yıllık gazetecilik hayatımızda çok sayıda “Sağlam CHP’li”yle de arkadaşlıklarımız oldu.

Onlar da “CHP tabanının düşünce ve taleplerinin yukarıya ulaşmadığı, ulaştırılmadığı, adeta aralarına duvarlar örüldüğü”  şikâyetlerini dile getiriyorlar.

Hangi siyasi görüşün tabanına bakarsanız bakın, dışarıdan çok içeriye odaklanma ve bünyedeki sıkıntıların böyle devam etmesi halinde işlerin hiç de iyi gitmeyeceği yönündeki görüşleri dile getirme ya da dile getirmekten çekinme hâli var!..

Plândemi sürecinin bugün geldiğimiz aşamasında da, havadaki “belirsizlik” ve “ ümitsizlik” hâli dikkat çekiyor.

İlk günleri hatırlayınız;

uzun kolonya kuyrukları, elleri çatlayıncaya kadar kimyasallarla yıkamalar, marketten gelen torbaları dezenfekte etmeler, “aman ha, zaman ha” halleri…

Şimdi bakıyoruz…

İnsanlar iyice gevşemiş gibi…

Meselenin aslında “pandemi” meselesi olmadığı, düpedüz “plândemi” ortamında bulunduğumuz yönündeki kanaat gittikçe yaygınlaşıyor.

Eskiden, ABD’ye, Avrupa’nın temel ülkelerine sürekli olarak bağlantılar yapılır, oralardaki felâket tabloları ortaya konulurdu.

Şimdilerde o türden yayınları da pek görmüyoruz.

Ya “plândemi” bitti ya da yeterince “panik” meydana getirildi!..

Siyasi iktidarların “mecburen” ve “hep birlikte” uygulamaya geçirdikleri “kısıtlama tedbirlerinin” işe yaradığına, yarayacağına, bunların gerçekten de yararlı olduklarına inananların sayısı iyice azalmış durumda.

Hafta sonu sokağa çıkma kısıtlaması var ama yok gibi.

Kısıtlamalar fazla ciddiye alınmıyor.

 Ülkelerin yöneticileri de, söylemleriyle değilse de, eylemleriyle “pek de ciddiye almadıklarını” gösteriyorlar kısıtlamaları.

Misalleri sıralayacak olursam, yazım belli adreslere gider, onun için bundan kaçınıyorum.

Ne demek istediğim bellidir;

iktidar da muhalefet de “kısıtlamalara” o kadar da “kasıyor” denemez, meselenin özü bu.

*

Yazının başlarında “ümitsizlik haline” vurgu yapmıştım.

Konu dağıldı mı bilmiyorum, etrafı dağıtan bizsek, toparlayacak olan da biziz yine.

Efendim;

Bu ruh halinden sıyrılmaya mecbur olduğumuzu ifade etmek isterim.

Yarınını “plânlamaya” çalışan sadece insan.

Bu plânlama faaliyeti “ümitler” üzerine bina edilir.

Yarınından ümidi kalmayan insan, plân yapamaz.

Ruh hali sağlıklı olmayan insan, sağlıklı kararlar alamaz.

Bir ailede “gerilim ve kamplaşma” havası varsa, başta çocuklar olmak üzere herkesin ruh hâli bozulur.

Ruh hâli bozuk insan, yarınlarına güvenle bakamaz.

Yarınlarına güvenle bakamayan insan, “endişe bozukluğu” hastalığına yakalanır.

Ruh hastalarının nasıl tedavi edileceğini öğrenmek için araştırma yaptığınızda, size öncelikle “sağlam dostluklar” oluşturmanızın tavsiye edildiğini görürsünüz.

İnsanlar arasındaki güven bağlarının bu kadar zayıfladığı bir toplumda, “ruh hastalıkları”nın tedavisi pek mümkün olmaz.

Sonra sonra…

Gençlerle yaşlılar…

O görüştekilerle bu görüştekiler…

Farklı yerlerdeki “ümitsizler” birbirine girer…

Ve onları kimse ayıramaz!..

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar