Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Tek arzum…

Tek arzum…

Rebîa bin Kâ‘b (Ebû Firâs) (r.a) anlatıyor:

“Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) yakınında geceler, ona abdest suyunu getirir ve diğer ihtiyaçlarını görürdüm.

Bir gün Allah Rasûlü (s.a.v.)  bana,

 “İste, vereyim!” buyurdu.

Ben de;

“Cennette Sen’inle beraber olmayı isterim!”  dedim.

Efendimiz (s.a.v.)

“Başka bir şey istesen?”  buyurdu.

 Bu sefer ben;

“Dileğim ancak budur!” dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)

“Öyleyse çokça secde ederek kendin için bana yardımcı ol!” buyurdu.

(Müslim, Salât, 226; Ahmed, III, 500)

*

Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin makalesinden aldığım bu satırlarda ne güzellikler var.

Bizler;

Makam, makam mevki sahibi olduğumuzda, para pula, şöhrete kavuştuğumuzda, birileriyle aramıza “mesafe koyma” pozlarına gireriz.

Bırakın devletin yüksek makamlarını, küçücük müesseselerde müdür, şef, vesaire olanların havasından geçilmez!.

Altına şöyle “havalı” bir araba çekenin yürüyüşü değişir.

İnsanlar birbirlerine, “üç kuruşluk” mevki farklarından dolayı caka satar…

  “Teşkilât”ta yuvalanmış, “dar paça” tiplerin ağız uçuklatacak bedelli otomobillerinden ne havalarda indiklerini…

Her hallerinden vıcık vıcık “sonradan görmelik” aktığını görüp görüp kahroluruz.

Kafalarının içinde kırk tilki döndürdüğü gözlerinden okunan kıvrak tipler, “tevazu”dan söz açıldığında mangalda kül bırakmazlar da…

“Çulsuz” bir vatandaş denesin hele, yaklaşabilir mi yanlarına!..

Gazeteci takımı da, böyle, az bi şöhret, hemen fildişi kule!

*

Yukarıdaki misalde, Hz. Peygamber (s.a.v.) bir  “hizmetli”sine, bir “hizmetçi”sine ne kadar yakın davranıyor değil mi?..

Bir de  “teşekkürünü” ne güzel dile getiriyor:

“İste, vereyim!”

Yani…

-Para mı, pul mu, eşya mı, toprak mı?

-Ne İstersin?

*

Nice yıllık emektarlarını adam yerine koymayanların dünyasına ne güzel bir mesaj; “Vazifesi tabii, yapacak eşek gibi!” diyenleri çok gördük biz…

Hz. Peygamber (s.a.v.) “Hizmetçi”sine, “Ne isterse, vermeye hazır olduğunu” söyleyerek ne güzel iltifat ediyor.

Ne güzel teşekkür ediyor.

Mübarek Sahabi’nin,

“İste vereyim!” diyerek kendisine (bugünün tabiriyle) “açık çek” uzatan Hz. Peygamber’e (s.a.v.) verdiği cevap da ne güzel değil mi?

Ne güzel bir sohbet:

-İste vereyim!

-Cennette Sen’inle beraber olmayı isterim!

-Başka bir şey istesen olmaz mı?

-Yalnızca budur istediğim!..

*

Yürek zenginliği böyle bir şey işte, “Beni şu hizmet işinden alın da, şöyle güzel, istikbali olan bir işe verin!” mi diyecekti bugünün Muhafaza-KÂRları gibi!..

Ya da…

“Çok katlı imar geçecek bir yerden güzel bir tarla!” mı isteyecekti?..

Hayır, tek söylediği,

“Cennet’te Sen’le birlikte olmak!”

Bizler,  “Tek arzum, Cennet’te Hz. Peygamber’le (s.a.v.) birlikte olmak!” diyenlerden miyiz?.

Dilimiz belki böyle der de…

Kalbimiz tasdik eder mi söylediklerimizi?..

*

Haydi, misalimizden devam edelim:

“Tek istediğim, Cennet’te Sen’inle beraber olmak” diyen Güzel Sahabi’ye, bunun hiç de kolay olmadığını,“Öyleyse çokça secde ederek kendin için bana yardımcı ol!” buyurarak gösteriyor, Hz. Peygamber (s.a.v.)

*                                         

Yani…

“Secde yoksa, kurtuluş da yok!..”

Peki, secde ne demek?

Secde…

“Alnı yere koymak”tan ibaret değil elbet.

Secde…

“Eğilmek, boyun eğmek!” demek.

Yalnızca Allah’a boyun eğmek!..

 

Gerisine gülümseyip geçmek!..

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar