Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Üniversite sınavı kalkar mı?

Üniversite sınavı kalkar mı?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Üniversite sınavı kalksın!” çağrısı,  “Üniversite şart değil!” muhtevalı yazımızın üzerine geldi.

Sayın Bahçeli’nin, kimin hangi üniversitenin hangi bölümüne gideceğinin taa okul öncesi eğitimden başlayan bir değerlendirme süreci sonunda belirlenmesi yönündeki çağrısı karşılık bulabilir mi?

Üniversite sınavı kalkabilir mi?

Zamanında TEOG vardı, temel eğitimden ortaöğretime geçiş sınavı.

O sınav kaldırıldı, yerine başkası getirildi, biz de adım başı sınav, yumuşak G hariç alfabenin her harfi temsil ediliyor sınav sistemimizde!..

*

TEOG’un kaldırılması talimatını veren Sayın Cumhurbaşkanı, “Bu sene TEOG sınavı olmayacak, peki yerine nasıl bir sistem gelecek? Arkadaşlarımız çalışıyor. Her okul kendi yapsın, diyen var… Herkesi kendi mahallesindeki okula alın, diyen var… Ankara Fen, İstanbul Erkek Lisesi gibi okullar için Matematik, Fen ve Türkçe ortalamasının 85’in üzerinde olması gerekir, diyen oluyor…” sözleriyle yeni döneme ilişkin değerlendirmelerini dile getirmişti.

Sonra…

Yine sınav.

 İsimler değir, sınav gerçeği değişmez!.

Çocukların sınav stresinden kurtulmaları imkânsız, zira, “kaliteli” eğitim veren yerlerin sayısı çok az ve buralara talep de çok fazla.

Stresin yıllara dağıtılması ve çocuğun hangi üniversiteye gideceğinin taaa anaokul sıralarından başlayan bir süreçte belirlenmesi de, sınav stresinin uzun yıllara yayılmasına yol açar.

Türkiye gibi, “ahbap çavuş” ilişkilerinin hemen her alanda etkili olduğu bir ülkede, okul başarı puanının belirleyici olması da bambaşka sıkıntılara sebep olmaz mı?..

Böyle bir sistemde, “varlıklı” anne babaların çocuklarına büyük imkânlar sunan “bazı” özel okullara gitmek “avantaj” sağlamaz mı?..

Çocukların yeteneklerine göre yönlendirilmeleri nasıl olacak?..

Öğretmen yetiştirmeme mekanizmalarımıza, rehberlik sisteminin durumuna, okulların durumuna, siyaset-bürokrasi ilişkilerine, bölgeler ve aile grupları arasındaki gelir adaleti ya da adaletsizliği tablolarına baktığımda, Sayın Bahçeli’nin söylediklerinin grup toplantısını daha dikkat çekici hale getirmekten başka bir sonuç üretme ihtimalini pek görmüyorum.

Sınav sisteminde, eleme mekanizmalarında oynamalar yapılsa bile, durum şimdikinden iyi olmaz, olamaz.

Şimdiki sistemin eleştirilebilecek birçok sakıncalı tarafı varsa da, Anadolu’nun herhangi bir yerinde, kendi imkânlarıyla ders çalışan bir fakir talebenin çok iyi bölümleri kazanabilmesinin yolunu da tamamen kapatmıyor.

Çok iyi üniversitelerin çok iyi bölümlerini kazanan nice “yoksul ya da yoksulluk sınırında genç” tanıyorum.

Kimin hangi üniversitenin hangi bölümüne gideceği, anaokulundan başlayan bir süreçte yapılacak değerlendirmeler sonucunda belirlenseydi, bu gençler, onca “ara engeli” aşıp, buralara varabilirler miydi?

Hiç sanmam.

*

Ben bu şartlarda, eğitimde “büyük bir reforma” imza atılabileceği kanaatinde değilim.

Onun için, konuştuğum, dertleştiğim genç kardeşlerime, kabaca “Başınızın çaresine bakın!” cümlesinde toparlanabilecek tavsiyelerde bulunuyorum.

Evet, başınızın çaresine bakın!..

*

Memleketimizin sürekli olarak siyasi istikrarsızlık ve adaletsizlik üreten kronik rahatsızlıkları malûm.

İçinden geçirildiğimiz “plândemi süreci”nin bitmez tükenmez virüs varyantları da, bizi uzun yıllar esaret altında tutmaya devam edecek gibi.

Her şeyin kişiden ve kişilerden beklendiği bu “sistemsizlik ortamda”, herkesin kendi sistemini kurmasından başka çare yok.

Makûl düşünebilen, “El âlem ne der!” bataklığından uzak durabilen aileler, çocuklarıyla birlikte bir “kariyer plânlaması” hazırlayabilirler.

Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım yazımda da ifade ettiğim gibi, herkesin dört yıllık bir bölümü bitirmesi gerekmiyor.

Çocuk, genç, ders çalışmayı sevmiyorsa, araştırma merakı yoksa, sınav streslerine gelemiyorsa, “ille de üniversite” diye bastırmanın faydası yok, zararı çok.

Piyasada müthiş bir ara eleman talebi var.

İş sahipleri, diplomadan ziyade “işi yapan” eleman arıyor.

Mesela…

Bizim meslekteki

“Yeni Medya, Dijital Medya” yönelimi malûm.

En iyi üniversitenin, en zor girilen iletişim fakültesinden mezun da olsa, video işleme programlarını etkili ve hızla bir şekilde kullanamayan, “dijital gazeteci” olmanın gerektirdiği teknik becerilere sahip olmayan bir elemanı çalıştırmak istemezsiniz.

Eskiden, eli biraz kalem tutan, şöyle böyle fotoğraf çekebilen bir kişiyi işe alıp yetiştirebiliyordunuz…

Şimdi, böyle bir sürece tahammül yok.

Önüne videoyu atarlar; kes, parçala, güzel bir haber çıkart! derler.

“Herkes karacı olabilir ama denizci ve havacı olamaz!” gibi bir durum var artık.

 Mutlaka “teknik bilgisi ve beceri” gerekiyor.

İşi, lâf salatalarıyla, ideolojik vurgularla götüremezsiniz!..

Bu pekçok meslekte böyle.

Diplomaların ağırlığı gittikçe azalıyor ve “Onu bunu bırak, ne üretebiliyorsun ona bak!” anlayışı gittikçe öne çıkıyor.

Bundan dolayı, mesela iletişim fakültesine, bu alanda akademisyen olmayı hedefleyenlerin gitmesini tavsiye ederim.

Gerisi için, vakit israfı olma ihtimali gittikçe büyüyor!

Piyasa böyle.

Nereye gitseniz, “tecrübe” soruyorlar.

Piyasa tecrübesi olmayan bir elemanın tercih edilirliği son derece sınırlı oluyor.

Hal böyle olunca, “Başının çaresine bak!” tavsiyemizin devamı olarak, “Okurken, çalışmaya bak!” diyebiliyoruz.

Bir hukuk talebesi, okul hayatı boyunca mutlaka bir avukatın yanında çalışmalı.

Gerekirse bedavaya yakın bir bedelle, mutlaka çalışmalı.

Kazanılacak hukuk fakültesinin, bol avukatlı bir ilde olmasının önemi de ortaya çıkıyor böylece.

Çevre şartları, eğitimini desteklemiyorsa, epeyce kayıptasın demektir!..

*

Ben, “ders çalışma” işlerinde çok iddialı olmayan gençlere, kendilerini keşfetmek için büyük çaba sarf etmelerini…

Hangi mesleği sevdiklerini, hangi mesleği yaparken mutlu olacaklarını çok iyi belirlemelerini…

Bunun için, “Hangi mesleğin parası ve havası çok?” tan ziyade, “Ben hangi meslekte mutlu ve dolayısıyla verimli olabilirim!”i göz önünde bulundurmalarını tavsiye ediyorum.

Her mesleğin başarılı olanları da var, başarısız olanları da…

Her meslekten çok iyi kazananlar da var, kazanamayanlar da…

Severek yapacağın mesleği bul ve onu yap.

İlle de üniversite mezunu olmak gerekiyorsa, işte açık öğretim.

Oraya devam ederken, hayata atılmış olursun…

Okul biter Allah’ın izniyle.

En az dört yıllık tecrübe.

Bir de, lisan öğrenebilmişsen bu sürede…

Birçok “kapalı üniversite” mezunundan çok öndesin demektir!..

*

Hayatın tamamında imtihan var.

Şekli şemalı değişse de, bu hiç değişmeyecek.

Gideceği limanı bilmeyene de, hiçbir rüzgâr yardım etmeyecek.

“Sen de varsın!” genç kardeşim…

Kararlarını başkalarına bırakma!..

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar