Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Üniversite tercihleri ve tavsiyelerim

Milyonlarca öğrenci “üniversite tercihlerini” şekillendirmeye çalışıyor.

Anne ve babalar da heyecanlı haliyle…

Eğitim işleriyle yakından ilgilendiğimizi bilen birçok okuyucumuzdan “tavsiye” talepleri geliyor.

Bunca tecrübeden geçmiş bir vatan evlâdı olarak, düşüncelerimi arz edeyim.

Öncelikle, 2-B, yani, “Başarıyı Boşver! sloganını çok da yabana atmamak gerektiğini söylemek isterim!..

Başarıyı boş vermesen de, hayatının merkezine koyma!

Akılları ve kalpleri yönetilen birileri bir takım kriterler belirlemiş, onların peşinde koşuyorsun.

Birilerinin kriterlerini karşıladığında da “başarılı” kabul ediliyorsun.

Bir “temizlik işçisi”, çoklarına göre “hayatta başarılı olamamış” insan olarak kabul edilir.

Oysa, ne güzel temizlik işçileri vardır.

Bir otelde çalışmıştım.

Oranın mütefekkiri, benim en yakın arkadaşım, bir temiz bulaşıkçıydı.

O da, “başarısız adamdı” kimilerine göre!

Birilerinin başarı ölçekleriyle ölçme kendini.

Kimseyle yarışma.
Etrafını memnun etmek için yaşama!

Görebildiğim kadarıyla, çokları “üniversite” işini  “hava” meselesi, vesilesi olarak görüyor.

Evlâdının şöyle sağlam bir bölümü “tutturamaması”, anne ve babalar için “diğerlerine” karşı “madara olmak”  anlamına geliyor.

Çoğu anne ve baba, evlâdını başkasıyla kıyaslıyor.

Onca emeğinin, masrafının karşılığını istiyor!

Genç, adeta anne ve babasını olan borcunu ödüyor!

Bir de…

Çoğu anne, baba gençliklerinde yapamadıklarını, beceremediklerini evlâtlarından bekliyor.

Birçok genç de, kendilerini unutmuş vaziyette, “beklentileri” karşılamak için mücadele ediyor.

Bugüne kadar “kendim istediğim için” ne yaptıysam, Allah’ın izniyle güzel sonuç aldım.

İçimden gelmediği halde, sırf başkalarını memnun etmek için yaptığım işlerin çoğu iyi netice vermedi.

Kendini keşfedebilme ve gerçekten ne istediğini bilebilme meselesi çok önemli.

“Üniversite okumak” içinden gelmeyen, kısa yoldan meslek sahibi olmak isteyen bir genci zorlamak çok yanlış olur.

Üniversite okumamış, hatta liseye bile gitmemiş ne kıymetli ustalar bilirim.

Hayat okulu çok güzel bir okul.

İlle de üniversite bitirmek gerekmiyor.

Bizdeki “üniversite” ve “mutlaka dört yıllık bir bölüm” saplantısı, pekçok gencin en güzel, en verimli vakitlerinin ziyan olmasına yol açıyor.

Bundan dolayı, mühim tavsiyem:

“Puanım oraya yetiyor!” düşüncesiyle, aman ha, sevmediğiniz bir üniversiteyi, bölümü, şehri tercih etmeyin!

Bir de…

“Şu meslekte bu kadar para var, bu meslekte bu kadar iş var!” yaklaşımı da pek doğru değil.

Her mesleğin iyileri de olur, kötüleri de…

Sevdiğin ve meşru olan her meslek güzeldir.

İş, kafada ve daha çok da yürekte biter.

*

İlle de “açık öğretim” harici dört yıllık bir bölüme gidilecekse…

Bu husustaki tavsiyem de, koskoca dört yılın, (okul uzarsa beş, altı yılın) sadece öğrenci olarak geçirilmemesi…

Üniversite ve çalışma hayatının bir arada götürülmesidir.

Öğrenci okurken çalışmalı, hayata açılmalı.

Kısacık ömürde 4, 5, 6 yıl çok uzun süreler.

 

Üniversiteyi bitirdiğinde piyasa tecrüben olmazsa, çok zorlanırsın.

Pek az para kazanacağın bir iş de olsa, imkân bulursan gir ve çalış.

Büyük avantaj elde edersin.

Hele hele, sevdiğin bir bölüme devam ediyor ve o bölümle ilgili bir işte çalışıyorsan, ballı kaymak.

Üniversiteyi bitirdiğinde en az üç yıllık tecrüben cebinde olur.

Bu her bölümde yapılamaz ama çoğu bölümde yapılabilir.

Mesela…

Bir hukuk fakültesi öğrencisi, müsait vakitlerinde niçin bir avukatlık bürosunda çalışmasın ki?

Orada masa silmek de bir şeydir.

İyi avukat olmak için işe “pul yalamaktan” başlamak gerekirmiş.

*

Şu, pandemi, plândemi işleri neye ne kadar müsaade eder bilemiyorum ama, eğer fırsat olursa, okurken, uygun sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini yakından tâkip etmek, mümkünse bazı işlerin ucundan tutmak çok faydalı olur.

 

 “İktisat” eğitimi gören üniversite dördüncü sınıf öğrencisine, okuduğu şehirdeki MÜSİAD (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği) Şubesi’ne gidip gitmediğini sormuştum.

Hiç gitmemiş!

Ekonomiyle ilgili bir başka sivil toplum örgütüne de uğramamış!

Hocaları dışındaki iktisatçılarla tanışma ihtiyacını hiç hissetmemiş.

Hiçbir yerde çalışmamış.

Vizelere, finallere girerek, “iktisatçı” olacakmış!

“Dilerim yüksek lisans, doktora yapıp o yoldan ilerlersin.” dedim…

“Yoksa, piyasada işin zor!”

*

Yabancı dil meselesi elbette önemli.

Kim ne derse desin, “dil bilen” büyük avantaj elde ediyor.

Üniversitede geçecek dört, beş, altı yıl çok uzun süre.

Her gün on dakika çalışan, bu işi büyük ölçüde çözer.

Her gün ama, hemen hiç aksatmadan.

*

Üniversiteli olacaklar için bir önemli tavsiye daha:

Liselilikten üniversiteli olmaya geçiş senesi çok tehlikeli bir sene.

İlk yıldaki savrukluk, dağınıklık bütün yılları etkiliyor.

İlk yıl arkadaşlıkları çok çabuk kuruluyor, samimiyet hızla ilerliyor.

Çoğu, ikinci ve sonraki sınıflara kalmıyor bu arkadaşlıkların ve büyük bir bölümü de “derslere” zarar veriyor.

Üniversite ortamında “sosyalleşmek” için acele etmemek gerek!

İlk yıl ders işini sıkı tutarsan, sonraki yıllarda rahat edersin.

İlk yıl dağıtırsan, zor toparlarsın.

*

Kaliteli üniversitelerin “iki yıllık” bölümlerini yabana atmak yanlış olur.

“Meslek Yüksek Okulu” talebeleri, bölümlerini piyasada işlerine yarayacak temel bilgi ve becerileri edinmiş olarak bitirirlerse kolayca iş bulabiliyorlar.

Piyasada, iyi bir teknisyen ya da tekniker, ortalama mühendisten çok daha kıymetli.

Bakmayın siz, birilerinin “iki yıllıklara” burun kıvırdıklarına.

*

Unutmadan şunu da yazayım:

Bir süre sonra, çoğu öğrenci için “kalacak yer” arayışı da başlar.

Düzgün arkadaşlar bulunabilirse ve dağıtma/ dağılma eğilimi fazla değilse, en iyisi “ev”de kalmak.

Biz Adapazarı’nda evde kalmıştık, beş arkadaş.

Maksimum huzur ve idareli, paylaşımcı olunabilirse minimum masraf.

Bir de okurken çalışırsan, süper!

Yurtlar da iyi, bazıları çok iyi ama, “ev” bambaşka.

Tabii, dağıtma durumları olmazsa!..

*

Son olarak, tercihlerinizi belirlerken sadece aklınızı ya da sadece kalbinizi kullanmayın.

İkisi birlikte hareket etsin.

Başkalarının bilgilerine başvurun ama karar sizin olsun.

Kimse sizi sizden iyi tanıyamaz.
Ha bir de…

Esas tavsiye sona kaldı:

Bol bol dua edin.

“Rabbim, kalbime ve aklıma hayırlısını düşür!” diye.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar