Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

Yuvarlanıp gitmek!..

Geçmişte neler yaşadığını hatırlayabilen ve geleceğe dair plânlar yapabilen tek canlı insan.

Günün birinde öleceğimizi bilmek gibi bir “ayrıcalığa” da sahibiz.

Cennet, cehennem inancının olup olmamasına ve inancın derecesine göre değişen ruh hallerimiz var ama hepimiz günün birinde öleceğimizi, an be an oraya yaklaştığımızı biliyoruz.

Etrafımızdaki her şey “kurmaca” gibi…

Birkaç on yıl evvel çekilmiş ve bugün hâlâ ekranlarda olan filmlere baktığımızda, başrol oyuncusundan figüranına kadar nice tanıdık simanın bir daha geri gelmemek üzere aramızdan ayrıldığını görüyoruz.

Yakınlarımız, uzaklarımız, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz, âşık olduklarımız, nefret ettiklerimiz…

Ne varsa ölüyor…

Hücrelerimiz yenilene yenilene ölüyor…

Her an ölüyoruz…

*

Ne var ki hayat da devam ediyor…

Bir keresinde, dert üstüne gelen dertleri “savmak” için,

“Ne yapalım, ölene kadar idare edeceğiz!” demiştim.

Bunlar doğru sözler değil ama…

İnsanın ağzından bazen,  “Ört ki ölem!” deyimi çıkıveriyor.

Halbuki, “ölümün de hayırlısını” dilemek lâzım.

En güzel şekilde, ağızdan en güzel kelimelerin döküldüğü anda, güzel ölüm.

*

“Ne var ki hayat da devam ediyor!”

İnsan, doktorların “Maalesef ümit görünmüyor!” dedikleri hastalığın pençesinde olduğunu bilse bile susuyor, acıkıyor…

Bu durumda bile çalışmak zorunda kalabiliyor.

Böylelerini bilirim, doktorları yüzlerine “Çok az ömrünüz kaldı maalesef!” dedikleri halde, yüklendikleri “ailenin geçim derdi” yüzünden, işlerine gidip gelen kardeşlerim olmuştur.

Amansız bir hastalığın pençesindeki bir “yakın arkadaşımın”, ölümünün ardından çocuklarını uğraştıracak “vergi, vesaire” borçlarının kalmaması için son günlerine kadar çabaladığını öğrendiğimde bir acayip olmuştum.

İnsan böyle bir hastalığa yakalanmış olsa, gece gündüz “büyük hesabı” mı düşünür, yoksa o halde bile yakasını bırakmayan “dertlerle” mi uğraşmak mecburiyetinde kalır?..

Bugünlerde iyice sıkıntıda olan “esnaflardan” birinin başına –Allah korusun- böyle bir durum gelse…

Etrafı temizlemesi, boynuna ip gibi geçirilmiş mükellefiyetlerden kurtulması için vakit yeter mi, belli değil…

Bizler, ölüme doğru hızla yürürken, hatta bize “en fazla şu kadar yaşarsın” denmişken bile…

Sürekli olarak “tetikte” olmak mecburiyetinde kalıyoruz.

Ağızlarımızdan hangi “ulvî” kelimeler dökülürse dökülsün, endişelerimizden büyük bölümü de “dünya hayatı”nda kalacak şeylere dair oluyor.

Çünkü…

Her ne olursa olsun, “hayat devam ediyor.”.

Bizler de, çeşitli rollerle sürdürdüğümüz bu hayatın içinde yuvarlanıp gidiyoruz.

Bu, “yuvarlanıp gitme” hâli, bir yönüyle “iradesizliğe” işaret ediyor.

Hiçbirimiz, hadi abartmayalım, çoğumuz, inançlarımızın gösterdiği doğrultuda yaşamıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde, “çalıştığı gazetenin çok kızdığı” bir topluluğa mensup insanlar aleyhinde çokça haber yapan bir meslektaşıma “Yazdıklarını okuyorum. Bazılarında iddia var, ispat yok. Biliyorsun, inancımız bize, iyice araştırmayı, emin olmadan kanaat belirtmemeyi emrediyor.” dedim.

Okuduğum haberlerden birkaçını da misal olarak gösterdim.

Dedi ki, “Abi, böyle gidiyor! Onların bizim tarafla ilgili yazdıklarına bir bak, hiç dinliyorlar mı, insaf vicdan!”

Doğrusu denilebilecek bir lâf kalmıyor bu durumda.

“Karşı tarafın”, inancımızın emirlerine aykırı tutumları, “onlar gibi olmadığı” iddiasındaki bizlere “örneklik” mi teşkil etmeli?..

Biz bir şeyleri niçin yapıyoruz?

Allah rızası için mi, yoksa birilerinin hoşuna gitmek, mesleklerimizde daha fazla ilerlemek, daha fazla şöhret olmak, daha fazla para kazanmak için mi?

*

Hayat devam ediyor.

Nefsin arzuları bitmiyor.

İhtiyaçlar ve masraflar da gittikçe artıyor.

Ortam, her birimizi “inancımızdan daha fazla uzaklaşmaya” zorluyor!..
Böyle giderse…

İnancımızın reddettiği  ve başlarımıza dert olan “amaca giden her yol mubahtır” anlayışı, söylemde ne kadar karşı çıkarsak çıkalım, uygulamada daha fazla yer bulacak gibi.

“İyi niyet taşları ile döşeli” o yolda “yuvarlana yuvarlana” ilerleyecek… Halimizi hatırımızı sorduklarında da, “yuvarlanıp gidiyoruz işte” diyeceğiz böyle giderse…

*

Ah, inancım.

Sana çok muhtacım.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar