Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

​15 Temmuz'un 5. Yıldönümü'nde

“Menfur Darbe Girişimi”nin 5. Yıldönümü’nde, tekbirlerle yollara dökülen kahramanlarımıza şükranlarımızı arz ediyoruz.

Şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifa diliyoruz.

Milat Gazetesi Ekibi olarak, memleketin dört bir yanında “İkinci Kurtuluş Savaşı: 15 Temmuz” konulu etkinlikler düzenlediğimiz ilk yıllarda, birçok şehit yakınımız ve gazimiz ile bir araya gelmiş…

Menfur Darbe Girişimi’nin “başarısızlığa” mahkûm edilmesinin, “İstiklâl Zaferi” kadar önemli bir hadise olduğuna hınca hınç dolu salonlarda vurgu yapmıştık.

O günlerde büyük coşku hâkimdi alanlara…

Bugün…

Duygularımızın demlendiği bu noktada, “tefekkür” faaliyetine ağırlık verebiliriz…

Başta gençlerimiz olmak üzere, toplumun bütün kesimleri,

15 Temmuz’un 5. Yıldönümünde, “Darbe girişimi başarıya ulaşmış olsaydı Türkiye’nin başına neler gelirdi?” sorusuna cevap aramalı.

Ben diyorum ki, dış güdümlü darbeciler  kirli emellerine ulaşabilselerdi, Güzelim Memleketimiz, Suriye”den beter olurdu.

Güzelim Memleketimiz, “laikçilik-dincilik, etnik ayrımcılık, mezhepçilik” vurgularının öne çıkacağı “kanlı” sahnelerle karşı karşıya kalırdı.

Darbeyi tezgâhlayan güçler de, tıpkı Irak’ta yaptıkları gibi, “Türkiye’ye huzur ve demokrasiyi getirmek için” (!) “müdahale” ederlerdi.

Memleket, yeniden bir “Kurtuluş Savaşı” vermek için teşkilâtlanmak mecburiyetinde kalırdı!..

*

Darbeyi tezgâhlayanlar, bu kara dönemlerde “belli koltuklara” kimleri oturtacaklarını da elbette tespit etmişlerdi.

Bugün memleketimiz, “15 Temmuz Darbe Girişimi Başarılı Olsaydı, Hangi Koltuklarda Kimler Olacaktı?” sorusunun karşılıklarını bulabilmiş değil.

Bazı koltuklar için bazı isimlerden bahsediliyor ama her şey “iddia” düzeyinde.

“FETÖ’nün siyasi ayağı” tartışmaları, daha çok “Bu yapıya vaktinde kimler, ne kadar destek vermişti?” sorusu etrafında dönüyor.

Bir taraf sadece Ak Parti iktidarını işaret ediyor, diğer taraf ise “FETÖ’nün Ak Parti iktidarı öncesinde de çok etkin olduğunu” hatırlatarak, “ortak sorumluluğa” vurgu yapıyor.

Bütün sorumluluğun mevcut ‘Siyasal İktidar’a yüklenmesine karşı çıkan kesimler,

CHP Camiası’nın önde gelen isimlerinden Zülfü Livaneli’nin, “FETÖ’yü devlete yerleştiren Bülent Ecevit’tir!” şeklindeki tespitini de, görüşlerini destekleyen son gelişme olarak öne çıkartıyor.

Vaziyet böyle…

Taraflar, “hali hazırdaki tehlikelere” odaklanmak yerine, “geçmiş üzerinden” hesaplaşmaya girişiyor.

“Kimi daha kabahatli?” münakaşası böylece sürüp gidiyor.

Tehditler havalarda uçuşuyor.

Meseleye böyle bakarsak, işin içinden çıkamayız.

“Üst akıl” ile işbirliğine giren bu yapı, her iktidar döneminde yerini almış…

Sayın Erdoğan, bu gerçeğe, “FETÖ elebaşı ile ben de görüştüm, Demirel de görüştü, Ecevit de görüştü. Görüşmeyen tek isim vardı, o da Merhum Erbakan Hocamızdır!” diyerek vurgu yapmıştı.

Buralardan gerilere gider…

“FETÖ”yü, “ABD’yle buluşturan” isme, CHP tarihinin en önemli şahsiyetlerinden “Kasım Gülek”e uzanırsanız, iş iyice içinden çıkılmaz hale gelir.

“Ölmüşlerin” de dâhil edildiği tartışma, bugün olduğu gibi, “Kim daha fazla destek verdi!” noktasında düğümlenir kalır.

Birileri Ak Partilileri suçlar…

AK Partililer de, o birilerine,

“17-25 Aralık’tan sonra, FETÖ’nün müesseselerine niçin sahip çıktınız, niçin vekillerinizle FETÖ’ye kol kanat gerdiniz?” diye sorar…

Tartışma buralarda kilitlenir.

FETÖ’nün siyaset ayağı da, medya ayağı da, iş dünyası ayağı da, diğer ayakları da karanlıkta kalır.

Karanlıktaki yapılar, fırsatını bulduklarında yapacaklarını yaparlar.

Sıkıntı, farklı suretlerle, farklı taktiklerle karşımıza çıkar.

Epeyce süredir,

“Hele bir denesinler, bu sefer 15 Temmuz’da yaptıklarımızdan da fazlasını yaparız!” söylemini işitiyorum.

Bu “özgüven” elbette önemlidir.

Amma velâkin, bunların bin türlü oyununun olduğu, “zemini kaydırmak” için nice yönteme başvurabilecekleri de unutulmamalıdır.

Bazen, “kin ve nefret” duyguları o kadar öne çıkar ve etkili olur ki…

Bir bakmışsınız, birbirlerinden nefret eden yapılar, “ortak hedefe” ulaşabilmek için aralarındaki “ihtilafları” bir kenara bırakmış…

Ortaya, çok tehlikeli “organizasyonlar” çıkmış.

Hatırlayanlar olacaktır;

Buradan defalarda “İkinci Gezi Hazırlığına Dikkat!” diye uyardık.

“Hane halkının ekonomik sıkıntılarını” merkeze yerleştiren bir “sokak hazırlığı”nın ayak seslerini hissediyorsak…

Tıpkı 15 Temmuz öncesinde kaleme aldığımız ve “hedefe yerleştirilmemize” sebep olan “erken uyarı” yazılarında olduğu gibi bir yerlerdeki “sıkıntılara” dikkat çekmeye çalışıyorsak…

Vatandaşı kızdıran “kibir, gösteriş, israf, sonradan görmelik, dar ekipçilik” hallerinden uzak durulması gerektiğini…

Bu süreçte sokaktaki vatandaşın “geçim sıkıntısını” hafife alır tarzdakisözlerin, hareketlerin son derece zararlı olacağını…

Birilerinin ekmeğine yağ sürmek anlamına geleceğini yazıp duruyorsak…

Eli kalem tutan, ağzı lâf yapanları da, “ellerine, dillerine” dikkat etmeye çağırıyor…

“Kızgın demiri soğutmanın” ve memlekette “sağlıklı tartışma ortamını meydana getirmenin”  öncelikle “yönetenlerin işi” olduğunu söylüyorsak…

Vardır elbet bir sebebi!..

*

Bugün…

15 Temmuz’un 5. Yıldönümü’nde, “CIA-FETÖ-STATÜKO” darbe girişiminin sebeplerini tartışalım, “Darbeci takımı başarılı olsaydı, memleket ne hale gelirdi?” sorusunun cevabına yoğunlaşalım…

“Darbeci takımı başarılı olsaydı, hangi koltuklara kimleri oturturdu?” sorusunu ihmal etmeyelim.

Siyasetteki ve diğer yerlerdeki ayakları” ararken, meseleyi “O parti ya da bu parti” meselesi olarak görmeyelim!..

“Tehlike devam ediyor!” yollu ikazları da, daha önce defalarca yaptığımız gibi…

Duymazdan, görmezden gelmeyelim!

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar