Mikdat ERTEM

Mikdat ERTEM

Mail: [email protected]

2021 TÜRKİYESİNDE'Kİ TABLOMUZ

Sağlıklı olmak istiyoruz ...

Mutlu olmak istiyoruz ...

Güvende hissetmek istiyoruz ...

 

İnsan yaşamındaki en büyük ihtiyaçların başında bu başlıklar yer almaktadır. İnsan bu ihtiyaçlar konusundaki açlığını yeterince doyurabildiği zaman ancak var olabiliyor. Kendisini hayatta gerçekleştirebiliyor. Aksi takdirde, büyük bir kaos ve ciddi sağlık sorunları yaşamaya mahkum oluyor.

 

Gelin görün ki 2021 Türkiye'sinde başlıkta belirttiğim tüm bu temel ihtiyaçlara rağmen, Türk Toplumu olarak topyekûn hastayız, hasta edilmiş bulunuyoruz, ya da maalesef potansiyel hasta adayı olma durumuna gelmiş bulunuyoruz. Siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar baş edilemez ve yönetilemez bir hâl almış durumda. Tarihsel sürecimizdeki olumsuz bakiyeler, coğrafyamızın jeopolitik çalkantıları , yönetim zafiyetleri, emperyalist ve kapitalist manipülasyonlar vs. vs... Bugün tüm bu olumsuzlukların insanımızın sağlığı üzerine yansımaları korkunç boyutlara ulaşmış bulunuyor. Tüm bunlara rağmen önlemler alınmıyor, alınamıyor. Bilerek ya da bilmeyerek ciddi yönetim zafiyetleri gösteriliyor .

 

Sadece 2018 senesi içerisinde bir yıl süre zarfında hastanelere başvuru sayısı tam 1 milyar kişi olarak gerçekleşmiş bulunuyor. Evet yanlış okumadınız, 80 milyonluk ülkemizde hastanelere başvuru sayımız bir senede tam 1 milyar kişi. Bu başvurulara resmi rakamlara göre 240 milyon kutu reçeteli ilâç yazılmış durumda. Oysa ilaç firmalarının senelik raporlamalarında, ülkemizde tüketilen yıllık ilaç kutu sayısı ise tam 2 milyar kutu olarak belirtiliyor. Diyelim ki resmi veriler doğru olmuş olsun. Bunları bile incelediğimizde vardığımız sonuçlar çok daha dikkat çekici bir durum arz ediyor. Bu ilaçların en az 50 milyon kutusu antidepresan gurubu ilaçlardan, yani psikiyatrik gurubu ilaçlardan oluşuyorlar. Diğer bir deyişle toplumumuzun en az % 20 si, yani 16 milyonu psikiyatrik ilâçlar kullanarak yaşıyor.

 

Verileri daha basit ve daha genel yorumlamak gerekirse ; 16 milyon kişi, Antidepresan gurubu ilâçlar kullanıyor, çünkü MUTSUZLAR, çünkü hayata, idareye ve herkese ÖFKELİLER, çünkü büyük bir HAYÂLKIRIKLIĞI ve UMUTSUZLUK içinde yaşıyorlar. Geçinemiyorlar, borçlarını ödeyemiyorlar, evlenemiyorlar, yük oluyorlar, mahcup oluyorlar. Çocuklarının ve eşlerinin en basit isteklerini karşılayamıyorlar. Elektrik, su, doğalgaz faturalarına gelen aylık zamlara yetişemiyorlar. Okul taksiti, kira, kredi kartı , senet ya da çek ödeyemiyorlar, hayatta bıkkın ve yılgınlar. Artık güvenmiyorlar ve artık sevmiyorlar, sevemiyorlar. Değersiz hissediyorlar, ait hissedemiyorlar. Ya kronik düzeyde sigara ve alkol tüketiyorlar, ya da uyuşturucu veya madde türevleri kullanıyorlar. Yatışmak istiyorlar, unutmak, baş etmek istiyorlar. Ertelemek , görmezden gelmek istiyorlar, ama daha da batıyorlar, daha da küsüyorlar. Sapıyorlar, kontrolden çıkıp suç işliyorlar. Dövüyorlar, yaralıyorlar, dövülüyorlar ve ölüyorlar... Kabul etsek de etmesek de, hepsi bizim sorunumuz ve hepsi bizim insanlarımız... Mutluluk ve mutsuzluklarıyla bizim vatandaşlarımız... Aynı havayı soluduğumuz, aynı yoldan yürüdüğümüz yoldaşlarımız.

 

Ülkemizde birbiriyle davalı milyonlar var. Kutuplaşmış, çatışmacı bir toplum haline dönüştük. Memlekette tam 25 milyon dava dosyası var. Bu ülke nüfusunun 1/3 eder. Bu da demektir ki neredeyse her hanenin hukukta bir dosyası var. Barış içinde yaşamıyoruz, huzur içinde değiliz. Düşünceli ve geleceğimizden endişeliyiz.

 

Kullanılan diğer ilaçlar ise, tüm bu gerilimlerin sonucunda, hasta olan vücudumuz için, yetersiz veya düzensiz beslenme sonucunda açığa çıkan hastalıklar dolayısıyla, kullanılan farmakolojik ürünlerden oluşuyorlar. ( İlâç firması baronlarının manipülasyonlarına ise hiç değinmiyorum ). Sonuçta huzursuzluk ve kaygı, beslenme sorunları yarattığı gibi, uyku sorunlarında yaratmaktadır. İletişim sorunları, algı problemleri ve öfke de cabası. SONUÇ, Hepsini bir araya getirdiğinizde, HASTA ve HASTALIK kaçınılmaz oluyor ...

 

Bunun yanı sıra, Emperyalist ve siyonist saldırıların her nevisi meydanı boş bulmuş, diledikleri gibi tüm alanlarımıza nokta atışları yapıyorlar. Tarımımızı bitirdiler, tohumun genetiğini çökerttiler, Önce tarım ilaçlarıyla toprağı zehirleyip ürünlerimizi ve toprağımızı hasta ettiler. Sonra ürünü tüketip hasta ettiklerini de güya iyileştirmek için ürettikleri ilâçları verip süründürdüler. Madenlerimizi soydular, gıdalarımızı ve suyumuzu zehirlediler, şekerimizi zehirle tatlandırdılar, tuzumuzu zehirle beyazlattılar, unumuzu zehirle yoğurdular. Sinsice vurdular, vurmaya devam ediyorlar. ( önlem alması gerekenler, UYUYORLAR veya UYUTULUYORLAR ).

 

Siyonist emperyallerle elimizden geldiğince toplum olarak ( devlet olarak değil ) mücadele ediyoruz ve boğuşuyoruz ama görülüyor ki, son hamlelerini çok daha sinsi ve çok daha kahpece vuruyorlar. Şimdi bu zehirli siyonist güruh insana ve insan fıtratına saldırıyor. Üstelik bunu global ölçekte tüm insanlığa uyguluyorlar. Adına utanmadan İstanbul Sözleşmesi koydurdukları ; bireyi ve aileyi temelden dinamitleyen bir kaos planını devreye sokmuş bulunuyorlar. Dünyada olduğu gibi Türkiye'deki yansımaları şimdiden dehşet verici bir hal almış bulunuyor. Bu plana göre insanlığı önce üçüncü bir cinse dönüştürüp daha sonra da cinsiyetsiz kılacaklar. İnsan fıtratını ve aileyi dinamitleyip yıkacaklar. Toplumu homoseksüel, lezbiyen, gay, transseksüel, biseksüel, ensest ve pedofili eğilimlerin özgürce yaşadığı bir anarşist yapıya dönüştürecekler. Bunu İngiltere'de, Japonya'da ve G. Kore'de büyük ölçüde başardılar. Tüm dünyaya yaymak istiyorlar. Toplumlar kolayca dağıtılabilsin, yönetilebilsin isteniyor. 15 milyon siyonist Yahudi 8 milyar insanlığı hayvanlaştırıp köleleştirmek istiyor. Toplumların Aidiyetleri, inançları bağları ve ahlaki birliktelikleri olsun istenmiyor. Deizmi ve Ateizmi yaygınlaştırıyorlar. Önce insanı sonra da aileyi bölmek, dağıtmak ve yok etmek istiyorlar.

Bu kaos planının ülkemizdeki şu andaki yansımaları bile korkunç boyutlarda. 2015 itibariyle günümüze kadar, her sene 600 bin çift evleniyorken, hemen ilk sene bunların 140 bini boşanıyor. Yani bu insanların % 25 i evliliklerinin ilk senesinde ayrılıyorlar. 6284 uygulamaları, Süresiz Nafaka, Genç Evliler ve Hacizli Velâyet konulu rezaletlere ise hiç değinmiyorum.

 

Peki Boşanmayıp evli kalanlar mutlu mu ? Tabi Bu da ayrı bir araştırma konusu.

Türkiye dünya mutluluk endeksine göre yapılan bir araştırmada 200 ülke arasından 79 sırada yer alabiliyor. Buda sosyal psikoloji açısından dikkat çekici bir sonucu oluşturuyor.

Mutsuzluk ve hayal kırıklığı her yerde esintisine devam ediyor. Seçebilen ve sevebilen bireyler yetiştiremiyoruz. Düşünün ; mutsuz ve sağlıksız yetiştirdiğimiz bireylerden devleti yönetmelerini bekliyoruz. Daha da kötüsü mutsuz ve sağlıksız bir toplumdan, idarecilerini veya eşlerini sağlıklı bir şekilde seçmelerini bekliyoruz. ????

 

Sağlıklı olmayan hiç bir vücut ÜRETEMEZ

Mutlu olamayan hiç bir ruh YÖNETEMEZ

Güvende hissetmeyen hiç bir insan ÜREYEMEZ

Üretmek ve Başarmak istiyorsak, SAĞLIKLI BIR TOPLUM inşa etmek zorundayız.

Yönetmek istiyorsak MUTLU, HUZURLU ve yaşama sevinci yüksek bireyler yetiştirmek zorundayız.

 

Geleceğimizden emin olmak istiyorsak , ÖZGÜVENİ YÜKSEK GELECEĞİN NESILLERİ ni yetiştirmek zorundayız .

Binlerce yıllık devlet gücümüz ve hafızamız ; tüm bu hasarları onarmaya, rehabilite etmeye, düşmanın tüm yöntemlerini alt üst etmeye yetecek kadar olağanüstü güce , birikimlere ve yeteneklere fazlasıyla sahiptir. Aziz Milletimizi ve nesillerimizi güvenle geleceğe taşıyacak kadrolara da sahiptir. Sadece sabra ve zamana ihtiyaç vardır.

 

ZAMANI GELMEDEN HİKMET ÇİCEKLERİ AÇMAZ...

 

Ve ZAMANI GELİNCE HIKMET ÇİÇEKLERİ DE AÇACAKTIR ( Hz. Mevlana ).

 

Selâm ve dua ile ...

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar